Egoyu İkna Etme Çalışması İle Bakış Açımı Nasıl Değiştirdim-
Kendimde Yarattığım Değişimler
Mailim üzerinden bana ulaşan birçok kişinin sorduğu bir konu var şimdiye kadar ne başardınız. Çünkü savunduğum bazı fikirler ve üzerinde fikir beyan ettiğim konular var. İnsanlar söylediklerimin doğruluğuna inanmak için elle tutulur kanıtlar görmek istiyorlar. Bugün bu soruya iyi bir örnek olacağını inandığım bir deneyimimi paylaşmak istiyorum. Kendimle ilgili olarak önemli bir bakış açısını nasıl değiştirdiğimi anlatmak istiyorum.
Çekim yasası ile ilgilenmem yaklaşık 4 sene öncesine dayandığını daha önceki yazılarımda belirtmiştim. The Secret kitabını okumamla bu yolculukta ilk adımı attım. Devamında konu ile ilgili neler yapabileceğimi araştırmaya başladım. Birileri başarıyorsa bende neden başarı olamıyordum. Başarılı olanlarla benim aramdaki fark nerdeydi. Bunun çözmeye çalışıyordum ama hep bir yerlerde bir şeyler eksik kalıyordu. Yani istiyorum ama istediklerimi elde etmede bir eksiklik olduğunu hissediyordum. Çekim yasası ve Kuantum ile ilgili piyasada bulunan birçok kitabı okudum. Halada ilgimi çeken kitapları alıp okumaya devam ediyorum.
Çekim yasası evrenin yasalarından birisiydi ve insanlara istediklerini elde etmeyi vaat ediyordu. Kulağa oldukça hoş geliyordu. Buda diğer insanlar gibi beni de cezbediyordu. Ama uygulamada bir eksiklik vardı. Çekim yasası düşünce gücüne dayanıyordu. Düşünceler istediklerimizi çekmeye yarayan mıknatıslarlar gibiydi. Ama sorun bizim o mıknatısı tam güçte çalıştıramamamda yatıyordu. Mıknatısa zaman zaman yeterli gücü verdiğimde bir şeyleri hayatıma çekiyor ama sonrasında düşündüklerimizden farklı şeyler hayatıma gelmeye devam ediyordu.
O zaman bizim için önemli olan konunun mıknatısa yeterli gücü vermek olduğunu anladım. Mıknatıs bizim düşüncelerimizle besleniyordu. Düşüncelerimizi temizleyip odaklandığımızda mıknatısa verdiğim güç artarken o konsantrasyonu kaybettiğimde düşüncelerim karıştığında ise mıknatısın gücü azalıyor istemediğim şeyleri hayatıma çekiyordu. Aslında azalmıyordu ancak ben öyle sanıyordum. Mıknatısa yine ben enerji gönderiyordum ama bu gücü gönderen benim bilincim değil bilinçaltımdı. Yani bilincimdeki dağınıklık durumunda bilinçaltım devreye giriyor ve o mıknatısa enerji göndermeye devam ediyordu. Mıknatıs bilincimin kontrolünden bilinçaltımın kontrolüne geçiyordu.
Olay aslında belliydi ama ben farkında değildim. Birçoğumuzun farkında olmadığı gibi bilinçaltımızdaki düşüncelerin bizi kontrol ettiğinin farkında değildim. Bunu ancak yapmış olduğum kendimi geliştirme çalışmalarımda öğrendim. Aslında bir çok kitapta bu konu yazıyordu, ama ben o kitapları okurken yeterli derece alt yapı bilgisine sahip olamadığım için o kitaplardaki bu durumu görüp nasıl olabileceğini yorumlayamıyordum.
Her okuduğum kitap, yapmış olduğum çalışma benim için farklı deneyimler yaratıyordu. Yapmış olduğum kendimi bulma yolculuğum da en önemli konunun yaşamımızın aslında bizim beynimizle yarattığımız bir ilizyon olduğunun farkına vardım. Bakış açısını değiştirdiğimizde ilizyonun etkisinin de değiştiğini anladım. İlizyonun farkına vardığımızda ilizyonu istediğimiz gibi algılamaya ve yönetmeye sahip olduğumuzu anladım.
Mutluluk Nedir?
İnsan mutluluğun aslında 3 basit şeye bağlı olduğunu fark ettim.
- Sahip olduklarının farkına varıp şükretmek.
- Sahip olmak istediğin şey için önce kendinde olanı çevrene sevgiyle sunmak. (sevgi, ilgi, para)
- Yaşadığın ve başına olayları yargılamadan kabul etmek ve affetmek.
Kişisel gelişim kitap ve çalışmalarının temelinin bu üç konuya dayandığını, yazarın ve uygulayıcının anlatım kabiliyetlerine, sahip oldukları temsil sistemlerine göre kendi beyin filtrelerinden geçirerek insanlara sunduklarının farkına vardım.
Yapmış olduğum çalışmalarda en önemli şeyin aslında birinci maddede geçen sahip olduklarımıza şükretmek olduğunun farkına vardım. Birçok kişisel gelişim kitabında bu konuya özel önem verilerek anlatılıyordu. Ama inançlı bir insan olarak ben bu konuyu bilsem de inansam da sağlam bir temele oturtup sürekli uygulama haline nasıl getireceğimi bilemiyordum.
Hayatımızda birçok alışkanlığımız oluşmuş durumda kendi yapısal nedenlerimizden dolayı iyi bir nedene bağlı olan alışkanlıklarımız daha kolay kabullenilip kalıcı olmaktaydı. Ama bizim için en önemli alışkanlık olması gereken şey sahip olduklarımıza şükretmek konusu ne yazık ki hep sadece sözde kalan bir konuydu. Aklımıza geldiğinde üstün körü bir düşünce konuşmayla geçiştirdiğimiz bir şeydi. Belki de egomuzun güç peşinde koşması nedeniyle sahip olduğumuz açlık ve yetersizlik duygusunun yansıması olan bir davranış biçiminden kaynaklanan bir şeydi.
O zaman benim yapmam gereken şey hayat yolculuğunda yaşamımız diye tanımladığımız ilizyon oyununu yeniden yazmak olduğunu anladım.
Bu düşünceler içerisinde ne yapacağımı düşünürken okumuş olduğum bir kitaptaki tanımlama kendimi keşfetmemde bana bir ışık tuttu. Echart Tolle yazmış olduğu Var Olmanın Gücünde ego yu anlatırken yapmış olduğu birkaç tanımlama dikkatimi çekti. Acı bedeni anlatırken yapmış olduğu birkaç tanımlama vardı.
İstenilmeme Korkusu
Bunlardan birincisi istenilmemek duygusu ile ilgiliydi. Echart Tole bu konuyu şöyle açıklıyordu: “ İstenilmeden doğan ve annesi tarafından ilgilenilmeyen çok az sevgi gören bir çocuk yetişkinliğe ulaştığında hem annesinin sevgisine ve ilgisine karşı yoğun özlem duyan hem de kendisinden bunları esirgediği için annesinden nefret eden bir acı beden geliştirmiş olabilir.”
Tespit benim için oldukça ilginç bir konuya parmak basıyordu. Acı beden tanımı aslında bizim yaşadığımız olay ve korkularımızla zamanında tam anlamıyla yüzleşemediğimiz için bu korkuların bedenimizde bırakmış olduğu enerji kalıntıları ve bu enerji kalıntıları yaşanan olumsuz olaylarla daha güçlenerek hayatımızı yönlendirmeye ve kendisine uygun enerjiye sahip insanları yani acı bedenleri çekerek yaşadıkları ile beslenmesine devam etmesi ile oluşmaktaydı.
Tanımın devamı daha da ilginçti; “ Bu durumda karşılaştığı tüm kadınlar acı beden ihtiyaçlarını tetikleyecek, bu durum kendisini o bedenleri baştan çıkarma arzusu ile ifade edecektir. Bu konuda tam anlamıyla uzman olacağı şüphesizdir ancak bir ilişki fazla yakın hal almaya başladığında yada bir şekilde karşısındaki kadından beklenmedik bir hareket görmeye başladığında, acı bedenin anne figürüne karşı öfkesi tetiklenecek ve ilişki sabote dilecektir.”
Bir diğer konu ise “Ebeveynleri sürekli para konularında tartışan bir ailede büyüyen çocuk, onların para konusunda korkularını benimseyerek sadece parasal konularda söz konusu olduğunda tetiklenen bir acı beden geliştirebilir. Böyle bir çocukluk yetişkinliğe ulaştığında son derece önemsiz rakamlar söz konusu olduğunda bile parayla ilgili olarak kolayca öfkelenebilir. Bunun ötesinde aslında hayatta kalma dürtüsü ve yoğun bir korku vardır. ”
İlginç iki tanım vardı ve aslında ben iki konuyu da hayatımda yaşıyordum. Çocukluğumda annemin konuşmalarında aslında benim istenilmeden doğan bir çocuk olduğum zaman zaman annem tarafından bilinçsizce ifade ediliyordu ama ben bu durumu önemsemediğimi sanıyordum ve aynı zamanda zaman zaman para konusunda önemsiz meblağlarda gereksiz çıkışlarım oluyordu. Rahat şekilde ödeyebilecek durumda olduğum şeyler için bile gereksiz yere öfkeleniyordum. Echart Tolle’nin tespit ettiği durumlar benim hayatımın bir parçasıydı.
Bu konularda çalışma yapmam gerektiğinin farkına vardım. Çünkü yapmış olduğum çalışmalar sonrasında yaratıcı benim farkındalığımı artırmış ve düzeltmemem gereken bir yönümü bana göstermişti. Ve bu konuda egoyu ikna çalışma yöntemini seçtim.
Egoyu İkna yöntemi çalışması
Egoyu ikna yöntemi, bizde olumsuz duygu yaratan bir olayın öncesine giderek o anda kendiniz olan kişiye durumu olduğu gibi açıklayıp devamında yaşayacağı duygularla ilgili olarak ona telkinlerde bulunup olay sonrasında kalabilecek olumsuz duygu enerjilerini yok etmeye yönelik bir çalışmadır.
Bende öyle yaptım, annemin bana beni istemeden doğan çocuk olduğumu ve bu konuda yapmış olduğu davranışları anlatmasından yola çıkarak yaşadıklarımı göz önüne getirdim. Annem bana hamile kaldığında içinde bulunduğu fiziki koşullar nedeniyle benimle ilgilenemeyeceğini, onun yaşam şartlarını zorlaştırabileceğim ve doğduğum durumda ise ilgisizlik ve dolayısıyla rezil olacağım düşüncesi ile beni düşürmek istemiş bunun için karnına baskı uygulayarak bazı fiziki müdahalelerde bulunmuştu. Karnını sert bir yere bastırması ve karnını bezle sıkı şekilde sararak düşürmek istediğini söylemişti. Yani daha anne karnındayken ben istenilmeyen çocuktum. Doğumumdan sonrada bana bir süre halamın kızlarından birisi bakmıştı.
Tabi bunları duyduğumda o zamanlar önemsememiştim ta ki bu durumun hayatımda yaşadığım birçok konunun temel sebebi olduğunu anlayana kadar. Ben istenilmeyen çocuktum, bu bende kendine güvensizlik duygusunu yaratmıştı, birilerinin yanına gittiğimde hep tetikte duruyordum insanların benim hakkımdaki düşünceleri neydi, beni istemezler korkusu vardı. Evden çok fazla çıkmayan kendi içine kapanık birisiydim. Arkadaşlık ilişkilerinde ailesinden utanan bir kişiliğim vardı. Benim aslında hiçbir yere ait olamama korkum vardı. Ben gittiğim hiçbir yerde kendime yeterince güvenemiyordum. İstenilmeme duygusundan kaynaklanan hiçbir yere ait olamama ve güvensizlik korkum vardı.
Ve çalışmaya başladım. Anne karnındaki halisi karşıma aldım ve konuşmaya başladım.
“Şu anda annenin karnındasın, zaman zaman fiziki müdahale yüzünden bulunduğun ortamdan çıkarılamak isteneceksin, aynı zamanda zaman zaman annen tarafından istenilmediğini belirten neden karnıma düştün gibi bazı sözler duyacaksın. Bu sözlerden dolayı istenilmeyen çocuk olduğun duygusuna sahip olacaksın ve hayatta kalmak için mücadele etmek zorunda olduğunu sanacaksın.
Doğduktan sonrada annen seninle yeterince ilgilenemeyecek ve sana halanın kızı bakacak ve ilgilenecek. Bu durum senden annene karşı bir ilgi ve sevgi açlığı oluşturacak. Aynı zamanda annen senden bunları esirgediği için annene karşı nefret duygusu oluşacaktır. Yaşamında bu durumu bir çok yerde yaşayacaksın, annende ve ailenden yeterince ilgi ve sevgi göremediğin için sağlıklı arkadaş ilişkileri yaşayacaksın. İçine kapanık bir yaşam sürdüreceksin. Annenin sana yeterince ilgi göstermemesi nedeniyle kadınlara karşı aşırı ilgili olacaksın ve ilgi ve sevgi açlığını bu şekilde karşılamaya çalışacaksın. Annenin ilgi sevgi göstermesinden kaynaklanan nefret duygun nedeniyle uzun süreli ilişkilerden korkacaksın. İlişkilerde başarılı olmayacaksın.”
Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabım İçin lütfen aşağıdaki linke tıklayınız
Bu ilk bölümle ilgili gerekçeli açıklamaları yaptıktan sonra devamında çalışmanın ikinci bölümüne geçtim. Küçük Halis’i yaşayabileceği travmaları nötrleyecek telkinlere başladım.
Her sabah bu çalışmalara devam ederken kendimi ikna etme konusunda yol almaya çalışarak güvensizlik, istenmeme ve ait olamama gibi korkularımı temizlemeye çalıştım. Gün geçtikçe kendime güvenim artmaya başlamıştım. İlk günlerde kendime telkin edecek ve mevcut durumda hissettiklerimi nötrleyecek cümleler bulmakta zorlanırken gittikçe aklıma uygun gelen daha iyi sebepler bulabiliyordum.
“ Halis, anne karnında yaşayacağın olaylar nedeniyle anneni suçlamak zorunda değilsin. Annen içinde bulunduğu ve kendi düşünceleri ile yarattığı dünyada yaşıyor. Kendi yarattığı dünyada çalışabilecek tek kadın olarak yoğun bir fiziksel faaliyet içinde 3 erkek çocuğu, bir adam ve bir yatalak kadına bakmak, ayrıca ahırda bulunan hayvanlarla ilgilenmek ve bahçe ve tarla işleri ile ilgilenmek zorunda bu nedenle senin doğumun onun yaşamını daha da zorlaştırabileceği ve aynı zamanda seninle ilgilenemeyeceğini düşündüğü için senin doğmanı istememiş olabilir, bundan dolayı anneni suçlamak annenden nefret etmek zorunda değilsin.”
“ Kendini istenmeyen çocuk olarak tanımlamak ve bir yere ait olmadığını düşünmek zorunda değilsin. Annenin yapmış olduğu fiziksel müdahaleler ve söylemiş olduğu sözler nedeniyle annenden nefret etmek zorunda değilsin. Bir insan olarak annen içinde bulunduğu şartları kendi bakış açısı ile değerlendirdiği için senin doğumunu o günkü şartlarda istememiş olabilir. Büyüyünce sende zaman zaman kendi isteklerine öncelik verebileceksin. Bu normal bir davranış bundan dolayı sen annene ve ailene karşı nefret duygusu hissetmek zorunda değilsin.”
“Bu yaşadığın olay anne ve babanın düşünceleri ile yaratmış olduğu dünyada onların koşullarında yaşanacak ama sen doğduktan bir süre sonra kendi ayakların üzerinde durduktan sonra kendi dünyanı yaşamaya başlayacaksın, büyüdükçe fiziken ve ruhen gelişeceksin, fiziken geliştikçe çocuklukta giydiğin elbiseleri giyemeyecek ve atacaksın, ruhen gelişmen sonucunda da anne ve babanın dünyasında yaşamış olduğun olayları atmayı seçebilirsin. Çünkü onlar sen küçükken anne ve babanın dünyasında ki yaşam koşulları nedeniyle yeterli deneyim ve tecrüben olmadığı bir dönemde oluşmuş düşüncelerdir. Bu nedenle nasıl ki büyüdükçe üzerine uymayan elbiseleri atabiliyorsun, sana uygun gelmeyen düşünceyi de atabilirsin, bu düşünceleri ömür boyu taşımak zorunda değilsin. “
“Ailen sen doğduktan sonra yaşam koşulları nedeniyle senin sefil olmanı önlemek için halanın kızları tarafından bakılmanı sağlayarak seni önemsediklerini gösterecekler, buda onların sana verdikleri önemi gösteriyor, bu nedenle ailene uzak durmak ya da onlara ait olmadığını düşünmek zorunda değilsin, Annen mevcut dünyasında ailenin ve çocukların ayakta kalabilmesi için çok çalışması gerektiğini düşündüğü için önceliği işlerine vermiş olabilir. Bundan dolayı aileni ve anneni suçlamak zorunda değilsin. Sen değerlisin, sen önemlisin, sen kendi kendine yetersin.”
yeni bir bakış açısı
Yavaş yavaş yeni bakış açısı ve yeni durumları görmeye başlamışken bir gün içimde bir şey uyandı. Ben yaşadığım olaylara farklı bakabilirdim aslında içimden bir ses bana farklı bir şey söylüyordu.
Annem benim dünyaya gelmemi istememiş ama ben yine de dünyaya gelmiştim. Aslında bu iş bir mucizeydi. Çünkü annem benim doğmamamı önlemek için ne yaparsa yapsın yaratıcı tarafından ben bu dünyaya gelmem istendiği için ben dünyaya gelmiştim. Yaratıcının koruması altında idim Aslında ben özel ve değerli biriydim. Sadece olaylar benim bazı şeyleri anlamam için başıma gelmişti. Ama ben o bilinçsiz halimle yanlış şeylere odaklandığım için bu durumu görememiştim.
Olaylar göründüğü gibi değildi. Ben istenilmeyen, ya da sevilmeyen birisi değildim ben sadece annemin duygularına odaklandığım için öyle olduğunu sanıyordum. Odağımı değiştirdiğim anda bütünün diğer parçasını görme imkânına kavuşmuştum.
Benim dünyaya gelmeme yüce yaratıcı karar vermişti. Annem ne yaparsa yapsın ben bu dünyaya gelecektim. Çünkü arkanda yüce yaratıcı vardı. Annem sadece benim bu dünyaya gelmem için bir aracıydı. Bu beni özel kılıyordu.
Allah annemin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle benimle ilgilenemeyeceğini bildiği için bana bakılması için halamın kızını görevlendirmişti. Aslında bu durum benim ne kadar özel birisi olduğumu gösteriyordu.
Ben en büyük güç tarafından sevilen birisiydim. Sadece olayın farkında değildim. Allah en büyük gücü sevgiyi benim kalbime koymuştu. Benim aslında sevgisizlik ya da ilgisizlik sorunum yoktu. Çünkü ben seviliyordum ve korunuyordum.
Yaşam hikâyem değişmişti. Ben değerli ve özel birisiydim. Sadece yanlış pencereden bakıp yanlış olaylara odaklandığım kendi kendimi sabote ediyordum. Benim başkasının sevgisine ilgisine ihtiyacım yoktu. En büyük sevgiye sahiptim. Yapmam gereken tek şey beni seven yaşamım için her şeyi emrime veren yaratıcıya karşı şükranlarımı sunmaktı.
Sahip olduğumuzu sandığımız her şey Allah’ındı ve biz bu dünyaya çıplak gelip çıplak gidiyorduk. Beni yaratan ve yaşamım da her şeyi veren Allah’a bana sağladıkları için neden gerçekten sükran duymam gerektiğini şimdi daha iyi anlamıştım.
Yaşamımın geneline baktığımda gerçekten birçok noktada aslında ben bu tür koruma kollanılma durumlarını yaşamıştım. Yüce yaratanın koruyuculuğu ve sevgisi hep benimleydi. Ben o zamanlar olayın farkında değildim. Olaya şans demiş ya da farklı bir şeylere bağlamıştım.
İşte size benim yaşadığım bir olay sonrasında bakış açımı nasıl değiştirdiğimi anlatan bir hikaye, aslında bir çoğunuzun buna benzer oldukça üzücü diye tanımlanabilecek yaşam hikayelere sahip olduğunuza eminim.
Gerçekler göründüğü gibi olmayabilir. Lütfen bakış açınızı ve odağınızı değiştirin ve olaylara yeni bir gözle bakmayı deneyin ve yaşamınızdaki kendi yaratmış olduğunuz ilizyonun farkına varın.
İlizyonu çözüp kendinizi özgürleştirin.
Sevgiyle
Halis Şahiner
Sosyolog
Yazar
Kontrol Sende Kitabım için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız
Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabım İçin lütfen aşağıdaki linke tıklayınız
Halis Bey bende sizin yaşadığınız bir duruma benzer bir durumda dünyaya gelmiş ve içinde hayatı boyunca suçluluk ve girdiği her ortamda acaba istenmiyorum mu kaygısıyla yaşamış biriyim. Bana bu kaygımın kaynağını gösterdiğiniz için teşekkür ederim. Bu günden itibaren çalışmalara başlıyorum. Başka tavsiyeleriniz varsa bu konuda memnuniyetle okumak isterim.
Çok teşekkürler.
Ben kendimle ilgili bu konuların kaynağını anne karnında yaşadıklarım ve annemin hissettiği duyguları kendi duygularım olarak kabul etme olarak tanımladım. Annemin bana anlattıkları hikayelerle olayları bağlantıladığıkça benim temel korkularımın aslında anneme ait korkuları anne karnındayken kendi korkum olarak sahiplenmem den kaynaklandığını buldum. Özellikle beni rahatsız eden durumlarda içimden hep kaçma isteği hissediyordum ancak bunu tanımlayamıyordum. Çocukluğumda bu durumu çok yaşadım. Okumuş olduğum bir kitapta bu durumun tanımını buldum acıdan kaçma idi durum. Yani beni rahatsız eden durumu ben acı olarak tanımlıyordum onunla yüzleşmek yerine kaçmayı çözüm tarzı olarak kabul etmiştim. Bunu nerde kabullendim diye sorguladığımda aslında anneme ait olduğunu anladım. Bunun detayını daha sonra bir yazımda anlatacağım. Duygular soğan gibidir. üsteki zarı soyarsınız altta başka zar çıkar. Sizde bu çalışmaya başladıktan sonra kendinizle ilgili bir çok konunun kaynağını göreceğinize eminim. Başarılar diliyorum.
çok öğretici .. çok güzel ve anlamlı.. paylaştıınız için teşekkürler..
Yaratıcı tanrı sizin sadece dünyaya gelmenize destek olmakla kalmamış. Aslında yaşamış olduğunuz bu olumsuz deneyim sayesinde birçok insana yarďımcı olabilme gücü de kazandırmış.
Saygılarımla….
Teşekkür ediyorum
Sevgiyle
Yeni bakış açısı tek kelimeyle "Mükemmel".Büyük ufuk açıcı bir yazı.Teşekkürler!
Daha başka neler mümkün?