Sağlıklı Yaşamak ya da Sağlıksız Yaşamak Sizin Seçimiz Hangisi?

Bu soruya birçoğunuzun “Tabiî ki Sağlıklı Yaşamak böyle bir soru mu olur” diye yanıtladığınızı duyar gibiyim. Ama siz hiç kendinize neden yeterli derece sağlıklı değilim diye sordunuz mu? Ya da birçok kronik rahatsızlıkta “neden bu hastalık benim başıma geldi” diye? Yanıtınız, başkalarını ya da yaşadığınız koşulları mı suçlamak oldu.

Falanca kişi veya olay beni üzdü, çalıştığım iş şartları çok ağırdı, doktorun yanlış teşhisi ve bunun gibi birçok ileri sürülen sebep. Bu bir kaçıştır. Dış etkenlere sorumluluk yüklemek çok daha kolay gelir bizlere. Ama aslında birçok rahatsızlıkların kökeninde sorumluluk sadece ve sadece bize aittir. Sebep bizim bilinçaltımızda.

Birçok rahatsızlığın sebebi; öfkelerimiz, kırgınlıklarımız, endişelerimiz, affetmediğimiz kişi ve olaylar, vicdan azapları, hazmedemediğimiz olaylardır. Bu duyguların altında yatansa yaşantımızı olumsuz olarak etkileyen kayıtlarımız ve korkularımızdır. Zihnimiz yaşanılan olaylar karşında yargılar üretir ve yaşama bu yargılar üzerinden bakarlar. Bu yargıların altında yatansa korkularımızdır. Korkular yargıları dolayısıyla bilinçaltı kayıtlarını, kayıtlar da korkuları doğurur. Kısır döngü bu şekilde devam eder.

Hastalıklar ve rahatsız ruh halleri aslında bizim kendimizle yüzleşmemiz için göstergelerdir. Bu açıdan bakarsanız çok da değerli ipuçlarıdır kendi bilmecelerimizi çözmek için. Önemli olan hastalık veya rahatsız ruh hallerimizin bize vermek istediği mesajlarını almaktır. Çünkü bütün bunlar bizim kendimizi tanımamız ve evrensel plana göre hareket etmemiz için karşımıza dikilmişlerdir.

Evrensel programda insanın doğası “Sevgi” den ibarettir. Sevginin boşluğunu “Korku” doldurur. Korktuğunuz zaman öfke ve endişe belirtileri gösterir, agresif olur kendinize yada çevrenize zarar verecek duygular ve davranışlar içerisine girersiniz. Bu davranışlar zaman içerisinde bedeninizde oluşacak rahatsızlıkların başlangıcı ve sebebidir.

Çağımızın en çok karşılaştığı rahatsızlık Kanser hastalığıdır. Kanser hastalığına yakalanmış kişilerin hayatlarını incelediğinizde göreceksiniz ki yakınlarından birine karşı derin bir içerleme içerisindedirler. Bu kişi kendisi de olabilir. İnatla bu kişileri ya da kendilerini affetmedikleri için bu rahatsızlığı kendi bedenlerine kendileri çekmişlerdir. Şimdi bu yazıyı okuyup da işte şu kişinin beni üzmesi yüzünden bu başıma geldi diyenleriniz varsa bu bir kaçıştır. Yaşam sorumluluğunuzu başkalarının üzerine atmaktır. Yaşanılan sadece bir deneyimdi bu durumda suç da yok suçlu da. Ne siz ne de karşınızdaki suçludur.

Affetmemenin ardında yatan korkudur. Bu yaşanılan deneyimde hissedilen “ değersizlik korkusu”, “güçsüzlük korkusu”, “yetersizlik korkusu” ve “kaybetme korkusu” gibi birçok korkudan biri olabilir. Korku öfkeyi doğurur ve öfke fiziksel bedende hastalık olarak vücut bulur. Şimdi hastalıkların genetik olduğu düşüneceksiniz. Evet genlerimizde bir çok rahatsızlığı taşıyoruz ama bu taşıdığımız genetik rahatsızlıkların ortaya çıkması sadece kendi kendimize açmış olduğumuz savaştan ortaya çıkıyor. Genlerimizde taşıyoruz diye bu rahatsızlıklara yakalanacak değiliz. Sevgi dolu, hoşgörülü, huzurlu bir yaşamı tercih etmiş olmak bu rahatsızlıkların ortaya çıkmasını önleyecektir.

Bunun dışında anne babası tansiyon hastası olan bir kişinin “ileride ben de annem babam gibi tansiyon hastası olacağım” inancıyla yaşaması onun gerçekten tansiyon hastası olmasına sebep olur. Çünkü kişi buna inanmıştır ve bilinçaltlarımız her zaman biz neye inanırsak onu gerçekleştirir. Bir mıknatıs gibi inançlarımızla ilgili deneyimleri kendimize çekeriz. Neye inanırsak onu yaşarız.

Yaşamdan zevk almayan, pişmanlıklarla yaşan biri “Diabet, Duygularını ifade etmek yerine “kaybetme korkusundan” dolayı duygularını bastıran bir kişi “Troid”, işini sevmeyerek yapan biri “bel fıtığı”, derin kin duygusu besleyen biri “karaciğer kanseri”, yaşamanın anlamsız geldiğini ve kendi değerinin bilinmediğini hisseden biri “akciğer kanseri” , her şeyin kendi istediği gibi olmasını isteyen mükemmeliyetçi bir kişilik “romatoid artrit” gibi rahatsızlıklara yakalanabilir. Genlerindeki en zayıf halka hangisiyse o ortaya çıkar.

Birçok tekerlekli sandalyeye bağımlı hasta vardır, tıbbi tedavi sonucunda yürürler ama sonra birden tekrar sandalyelerine oturur ve yürüyemezler. Sebep nedir? Sebep yürümeyi gerçekten istememesidir. Kendilerine sorsanız istiyorum derler. Ama bilinçaltları istemediğini bilir. Çünkü bu şekilde sevdikleri onların yanındadır, özel bir ilgi görüyordur. Belki “yalnızlık korkusu” vardır ve yürürse sevdikleri eskisi kadar onların yanında olmayacaktır. Bilinçaltının tercihi yürümemek üzerine olmuştur.

Şimdi bu durumda yapılacak bir şey yok mu dersiniz? Elbette var. Bu rahatsızlıkları bedenimizde oluşturacak kadar güçlü bir bilinçaltına sahipsek, aynı şekilde bu rahatsızlıkları yok edecek kadar da güçlü bir bilinçaltına sahibiz. Bunun için zihnimizin gücünü kullanmamız gerekiyor.

“Gücümüz şimdi buradadır.” Evet gücümüz şu anda kendi zihnimizde yatmaktadır. Ne kadar zamandır negatif düşünce kalıplarına ya da bir hastalığa, berbat bir ilişkiye veya para sıkıntısına sahip olduğumuz ya da ne kadar uzun zamandır kendimizden veya başkalarından nefret ettiğimizin hiçbir önemi yoktur. İşte tüm bu dengesizlikler şu anda değiştirebilme gücüne sahibiz.

Yapılması gereken ilk şey” İYİLEŞMEYİ İSTEMEK” tir. Buna gerçekten inanmaktır. İyileşmeyi istemeyen bir kişiyi kimse tedavi edemez çünkü herkesin yaşam gücü kendi içindedir.

İkinci adım; rahatsızlığı yaratan sebebi bulmaktır. Bu sebep affetmediğiniz birisi mi? Bir olay mı? Kendinizi herhangi bir deneyim karşında güçsüz, değersiz hissetmeniz mi, yoksa çok acı çektiğinizi düşündüğünüz bir an ölmeyi arzulamanız mı? Kendinizi cezalandırmak mı istediniz? O anda bilinçaltınıza hangi kararınızı, yargınızı gönderdiniz. Nasıl bir akit yaptınız? Bilinçaltınız aktinize uydu ve size istediğinizi verdi.

Üçüncü adım; yaşanan ve sizde travmatik sonuçlar ortaya koyan deneyimi ve deneyim içindeki kişileri affetmekten geçiyor. Affetmek kişilerin gidip boynuna sarılmak değildir. Kişilerin acı çekmesi arzunuzdan feragat etmeniz demektir. Sizin onu affettiğinizi ilgili kişinin bilmesi gerekmiyor. Affetmek, kendi özgürlüğünüzü ve sağlınızı kendinize hediye etmeniz demektir. Affetmediğiniz sürece küfenizdeki kişileri ve olayları dünyanın her yerine ve her yaşam anınıza taşırsınız. Bu kadar ağırlığa ne gerek var. Çevirin sırtınızdaki küfeyi yere boşaltın, affedin gitsin. Karşılığında kazanacaklarınız çok değerli, kazanacağınız sizin yaşamınız.

Dördüncü adım; yeni bir akit yapmak. “Ben sağlıklı olmayı, yaşamı doyasıya içime almayı seçiyorum” aktini.

Beşinci adım; olumlamalar yapmaktır. Dünyada birçok sistemde kullanılan en güçlü tekniktir. Çok basittir ama bir o kadar da emek ister. Bilinçaltınıza bilinç düzeyinde verdiğiniz karalar ve seçimlerle nasıl olumsuz kayıt yazdıysanız aynı şekilde olumlu kayıt yazmanın yolu da buradan geçer. Rahatsızlığınız karşısındaki yeni düşünce modelini sürekli olarak tekrarlamanız gerekmektedir ki eskisi kırılıp temizlendin yerini yenisine terk etsin. Aşağıdaki listede birçok rahatsızlığın olası sebeplerini ve yapmanız gerekli olumlama örneklerini göreceksiniz. Bu cümleleri tıpatıp aynısını söylemek durumunda değilsiniz. Önemli olan içinde hiçbir olumsuzluğu içermeyecek kelimelerin olmasıdır. Bilinçaltımız her şeyi kaydeden bir yapıda olduğu için ne söylenirse onu yalın halde kabul eder. Örneğin “Ben Başarısız değilim” gibi bir olumlama yanlış bir olumlamadır. Çünkü bilinçaltı burada “başarısız” kelimesini alacak ve ona yoğunlaşacaktır. Bunun yerine yapılması gerekli olumlama ise; “Ben her halimle başarılıyım “olmalıdır.

Bilinçaltı “başarı” kelimesini ele alır ve tüm enerjisini ona yönlendirir. Olumlamalar esnasında ikinci önemli faktör ise; beyin dalgalarımızı “Alfa” moduna indirebilmektir. Beynimiz günlük yaşantı esnasında “ Beta” frekansında titreşim halindedir. Uyku esnasında ise beyin dalgalarımız “ Tetha” frekansındadır. Bu iki frekans arasında yer alan ve “Bilinçaltına Geçiş Kapısı” dediğim dalga boyu ise “Alfa” modudur. Bu esnada bilinçli zihnin titreşimi aşağıya iner ve bilinçaltı yüzeye çıkar. Çalışmalar bu esnada yapılmalıdır. Alfa moduna girebilmenin en kolay yolu bedeni kasıp- gevşetme ve nefes alıp verme metodudur. Uykuya yakın bir pozisyona gelirsiniz ama etrafınızda olan her şeyin farkındasınızdır. İşte olumsuz kayıtlarınızın yerine olumlu kayıtları yerleştireceğiniz değerli an bu andır.

Altıncı adım; imgeleme yapmaktır. Kendinizi son derece sağlıklı, enerji dolu bir biçimde zihninizde canlandırmanız gerekmektedir. Başta bilinçaltı eski inançlarından ötürü bu yeni imaja tepki verip inanmayabilir. Yolunuzda devam edin çünkü bilinçaltı gerçekte gördüğü ile zihnen imgelenen arasındaki farkı ayırt edemez. Ne kadar çok bu sağlıklı yaşam imajını zihninizde canlandırırsanız, bilinçaltınız size bu imajı gerçek kılacaktır. Önemli bir nokta, burada yapılacak zihinsel canlandırmanın, gelecekte böyle sağlıklı olacağım şeklinde değil, şu anda “sağlığım her an daha iyiye gidiyor” olumlamasına uyun olarak şimdiki zamanda canlandırılmasıdır. Bu çalışmanın da “Alfa” frekansında yapılması gerekmektedir.

Unutmayalım, yaşamımızın sorumluluğu sadece ve sadece bizlere ait, bu sorumluluğu başkalarına devretmek kişinin kendisine yapacağı en büyük zarar ve kendi gücüne yapacağı haksızlıktır.Yaşamınızda en ufak bir düşünce modelini yada küçük bir alışkanlığınızı değiştirin, bunu deneyin, bakın nasıl yaşamınız değişiyor. İçimizdeki güce sahip çıkalım…Seçim bizim seçimimiz…

Sağlığa!
Nilda Ferhan Efeçınar

Bireysel Danışmanlık

Kontrol Sende Kitabım için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız

Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabım İçin lütfen aşağıdaki linke tıklayınız

Similar Posts