Çekim Yasasını İlişkilerde Uygulamak – 2

  1. Zamanda yolculuk.

Bir adamla tanıştınız. Belki arkadaşınız tanıştırdı., belki internette tanıştınız ve buluşma ayarlandı. Belki daha önceden tanıyordunuz ve ilk defa aranızda bir şeyler olma ihtimali başladı.

İlk gece hazırlanmaya başladınız. Ruj sürüldü. Saç yaptırıldı. En güzel elbise giyildi. En iyi huylar yanınıza alındı. En yapmacık gülüşler onlarda hazır. Aaa  dur dur listeyi unutmayın.

Adamla buluştunuz ve güzel ortamda güzel bir yemek yemeğe başladınız. Aklınız nerde zannediyorsunuz.

Belki büyük kısmı yemekte, adamda vs. ama bir o kadar büyük kısmı da bu adamın nasıl koca olacağında. Hiç inkâr etmeyin listeniz varsa, karşılaştırmalar başlamış demektir.

Şuna benzer sahneler olmaya başlayacaktır. Siz istemeseniz bile.

Aaa bak annesinden bahsederken umursamaz davrandı. Dur bakim, benim annemle ilgili bir maddem vardı? Hah “annemle iyi anlaşsın.” maddesi. Aaa yok yok istemem. Adam kendi annesinden bahsederken bile kendi gözleri parlamıyorsa benim annemi hiç iplemez bu. Zaten Aykut’un ilk kitabını okudum, bu adamın çok kötü ego kodları var annesiyle ilgili canım belli.

Adam belki size işinden bahsederken, son derece heyecanlı bir şekilde hayalleri olduğundan falan bahsetti, ama hayalleri işiyle alakalı değil di.

–   Aaa bu şimdi işi gücü bırakır ayol. Birde başıma kalacak. Üstüme iyilik sağlık. Benim listemde bulunan koca, kendine ve bana bakabilmeli. Ay yok yok.

Gündemde olan filmlerden bahsetmeye başladınız ve adam falanca filmi çok sevdiğini falanca filmi ise hiç beğenmediğini ifade etti.

–  Ayy nedir bu benim bahtsızlığım. Hatice sana sormuştum da iyi bir çocuk mu bu diye. Bununla oturup bir film bile seyredemem ki ben.

Olan ne biliyor musunuz? Bir an için kafanızda birkaç yıl ileriye bir yolculuk yapıyorsunuz ve adamla bir anda evlendiğinizi yada nişanlandığınzıı görmeye başlıyorsunuz. Diyelimki kısacık ve sadece bir yıllık bir zamanda ileriye bir yolculuk yaptınız kafanızda, kendinizi bu adamla birlikte gördünüz. Adam sizinle aynı filmi bile izlemiyor. İşini gücünü bırakmış. Üstelik annenizle anlaşamıyor. Bu testi hiçbir kadın ve erkek geçemez.

Bir ilişkide iki tarafta birbirinden öğrenecek, ama siz zamanda yolculuk yapıp ileriye gittiğinizde, diyelim ki bir yıl kadar, o adamın veya kadının, bir yıl içinde sizden öğreneceklerini tamamen göz ardı ediyorsunuz, çünkü siz kafanızda bir yıl ileriye giderken, numune olarak ele aldığınız adam veya kadın henüz o bir yılı yaşamadı. Öğreneceklerini öğrenmedi. Yani sizin mayanızla bir hamur gibi karışıp yoğrulmadı. Hiç kimse bu testi geçemez.

Listenize bir göz atın. Eminim ki hepimizin listesindeki adam veya kadın mükemmel. İyi güzel. Peki siz ne alemdesiniz? Ne zaman bu soruyu sorsam cevap klasik. “” Eee canım vardır elbette benimde kusurlarım ne bileyim..”  Ee mükemmel adam veya kadın size niye baksın. O zaman.

  1. Ben niye bir şey vereyim ki, lüle lüle saçlarım yeter.

Yukarıda sorduğum bir düşünmenizi istiyorum. Bu kadar mükemmel biri, yani idealinizdeki adam size niye baksın? Siz aşağılık, beş para etmezsiniz demiyorum ASLA.

Gelin şu listelerinizi baştan bir inceleyelim ve aslında bu listeleri yaparak, kafanızda bile olsa, siz kendinizi nasıl olduğunuzdan daha aşağı bir yere indiriyorsunuz birlikte görelim.

Diyelim ki listenizde şu 4 madde var.

İDEALİM OLAN İNSAN

  1. Gözü benden başkasını görmesin.
  2. Kültürlü olsun. Kitap okumayı sevsin. İnsanların yanında nasıl davranacağını bilsin.
  3. Varlıklı bir insan olsun.
  4. Beni hep sevsin.

Yukarıdaki listeye bakıp hemen hemen hepinizin “ Eee ne yanlış var bunda? Herkes ilişkiden bunları ister.” Dediğini çok iyi biliyorum, ama gelin bakalım İSTEYEN herkes niye elde edemiyor.

Böyle temellerle atılmış bir ilişkinin uzun süreli ve sağlıklı olması mümkün değil. Çünkü:

Listenizde yazdığınız bütün maddelerin aslında gözle görmek istemediğimiz ve sizin gerçekten kendinizle ilgili ne hissettiğinizi gösteren yanları var.

Daha fazla yaratım aracı ve bilgi için kitaplarımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?

Madde 1. Gözü benden başkasını görmesin.

Gelin şimdi bu cümlenin Türkçe altyazısını koyalım. Bakalım egonuz size aslında nasıl oyunlar oynuyor.

–    Benim mutlu olmam için başkasının sevgisine ihtiyacım var. O sevgi benden kaçıp gidecek diye ödüm kopuyor. Yani ben aslında yalnız kalmaktan ve sevilmemekten korkan biriyim.

Eee bu durumda sevmeyi becerebilen ve son derece sevgi dolu birisi sizi çekici bulacak mı? Zannediyorsunuz.

Siz en son ne zaman sevilmekten korkan enerjisiyle üstünüze yapışıp klacak birisini çekici buldunuz?

Madde 2. Kültürlü olsun. Kitap okumayı sevsin. İnsanların yanında nasıl davranacağını bilsin.

Bununda Türkçe Altyazısı şuna benziyor.

Ben kendi başıma özgüveni asla yerinde olmayan biriyim. Ancak sen insanların beğenisini kazanırsan, ben kendime güvenmeye başlayacağım, çünkü herkes bana “kız nasıl bir süper bir adam bulmuşsun” diyecek. Benim özgüvenim bunu duymadıkça yerlerde sürünüyor.

Madde 3. Varlıklı bir insan olsun.

Türkçe Altyazısı:

Ben bu kitapları okuyorum, Kişisel Gelişim falan takip ediyorum, ama hala bir bok anlamış değilim. Yani kendi varlığımı, paramı nasıl yaratacağım konusunda en ufak bir fikrim yok. 70’li senelerin filmlerinde adamlar kadınlara bakıyordu. En iyisi sende bana bak.

Başlangıçta keyifli bir durum bu. Erkeğin size bakması. Ama neden önce siz kendi ayaklarınız  üzerinde durmayı seçmiyorsunuz.

Elbette birbirinize destek olacaksınız. İlişki bu, evlilik bu, Elbette bazen siz, bazen o fazla kazanacak. Sadece ben her şeyi karşı taraftan beklemeyin, eğer bekliyor ve alıyorsanız çok kısa sürede bağımı hale geleceksiniz diyorum.

Şu ya da bu sebepten dolayı ilişkinizde BAĞIMLI hale geliyorsanız, hatırlayın ki BAĞIMLILIK bir ilişkinin KANSERİDİR.

Madde 4. Beni hep sevsin.

Bu yalana, size söylendiğinde gerçekten inanıyor musunuz? Veya siz söylerken cidden inanarak mı söylüyorsunuz?

“Sevgi sonsuza kadar sürmez” gibi bir ego kodum yok. Aksine sürebileceğini çok iyi biliyorum. Benim size sormak istediğim bunun sözünü bugünden nasıl verebilirsiniz veya Size verilmesini nasıl isteyebilirsiniz.

Yahu bu kadar etkilenmeyin şu romantik filmlerden. Sadece film onlar, gerçek değil. Bir düğün sahnesinde iki taraf birbirine hayatlarının en büyük yalanını söylüyor, bütün davetliler bu yalanı çılgınlar gibi alkışlıyorlar. Siz harika bir yolculuğa yalan söyleyerek başlıyorsunuz. “Ölüm bizi ayırana kadar seni seveceğim.”

Hangi doğruları başkalarından ödünç aldınız. Kendi doğrunuz ne?

Size basit bir soru sormak istiyorum. Diyelim ki size telefon numaramı verdim ve dedim ki “şekerim, bundan sonra her salı günü saat 12.00’de benim telefonumu bir kere çaldırıp kapatmanı istiyorum, Ölene dek.” Hadi bakalım.

Beni sevmenizi falan istemiyorum, sadece Salı günü saat 12.00’de telefonumu çaldırıp kapatmanızı istiyorum. Kaçınız bana bu sözü verebilirsiniz? İçinizde verenler olacaktır laf olsun diye de, peki kaçınız Gerçekten Bu sözü Tutabilir.

Evet, bir ilişki, bir evlilik ölene kadar sürebilir. Son derece de keyifli bir durumdur bu. Umuyorum ki Esra ile bende böyle olacağız, ama buna; “Her gün sabah kalktığımızda, o gün yine birlikte olmayı seçerek ulaşabiliriz.” Şimdiden bunun sözünü ya da ispatını arayarak değil.

Karşınızdaki kişi size bu sözü verdiyse ve siz bunun beklentisi içindeyseniz, her dakikanız bunun ispatlarını arayarak geçireceksiniz. İspat aramak zorundasınız zaten., çünkü siz de içten içe, verilmesi imkansız bir sözün verildiğinin farkındasınız. O yüzden sürekli ispat arıyorsunuz.

–     Gelince beni niye öpmedi.

–     Bak gitti arkadaşlarıyla oturdu önce.

–     Bugün mesaj çekmedi.

–      Aaa albümünde benim resmim sadece bir tane niye 100 tane değil.

–      Bak maça gitti beni unuttu. İnsan bir özledim falan yazar.

Ancak bize imkânsız görünen şeyin ispatını ararız.

–    “Ben ıslık çalarım” diyen birine “hadi canım ammada attın” demeyiz çünkü bu doğal bir şeydir.

–     “Benim arabam var” diyen bir arkadaşımızdan bunu ispatlamasını istemezsiniz.

İspat istediğiniz durumlar da sadece bunun imkânsız gibi göründüğü durumlardır. Size verilmesini istediğiniz garantinin ne kadar imkânsız olduğunu biliyorsunuz ama inansınız geliyor işte.

Listeniz iyi güzelde; hep alan taraf sizsiniz. Peki, siz ne vereceksiniz?

Önce alıcı ve verici kavramlarını açıklamak istiyorum. Alıcı olmayı seçenler ve Verici olmayı seçenler. Arada gidip gelebilirsiniz bile.

ALICI YAKLAŞIM

Tek amaçları istediklerini elde etmektir. Alırlar, alırlar, alırlar. Bunun için ne gerekiyorsa yaparlar. İşleri bittiğinde, istediklerini aldığında, alacak bir şey kalmadığında veya alamayacağını anladığında hemen uzaklaşırlar.

VERİCİ OLAYI

Amaçları hem almak hem de vermektir. Çok güzel bir armoni içinde hem alırlar hem de veririler.

İstemediğiniz bir şeyi sadece sonuçları yüzünden yapıyorsanız, yaptığınız her ne olursa olsun siz bir alıcısınız. Her ne kadar yapmaya mecbur görünseniz görünün sonuç değişmeyecektir. Yaptığınız şeyi sadece kendiniz için yapıyorsunuzdur.

–  İş yerinde mesai saatleri, sırf patron ortalıkta yok diye oyun oynuyorsanız muhtemelen siz bir alıcısınız.

– Komşunuzdan aslında hoşlanmıyor sadece tatsızlık çıkmasın diye hala hoşlanıyormuşsunuz gibi yapıyorsanız muhtemelen siz bir alıcısınız.

– Sevgilinizin en yakın arkadaşında hiç hazzetmiyor, ama gördüğünüzde “ ahh canım “ diye sarılıyorsanız muhtemelen siz bir alıcısınız.

Alıcı olduğunuz sürece, hayatınıza sürekli sizden almak isteyen ve sizin bu enerjinizden hoşlanmayıp, sizden uzaklaşan insanları çekeceksiniz haberiniz olsun. Çünkü çekim yasası gerçekten var.

Kendileri istediği için bir işi yapan, ama karşılığında sanki size bir iyilik yapıyorlarmış gibi davrananlar, hatta siz bunu güya iyiliği takdir etmediğinizde üstüne birde bozulanlar var ya, İşte onlar tam bir alıcı, çünkü sizden istediği takdiri almadıkları ana adı üstünde ALMAMIŞ oluyorlar.

İnsanlık tarihinde daha bir kişi bile sadece başkasına yardım olsun diye bir şey yapmadı, yapamaz da. Aklınıza gelebilecek her türlü iyi insan, ulu insan, lider yönetici, arkadaş, anne baba, hep önce kendileri için yaptılar. İlle elle tutulur bir karşılık bekledikleri için değil belki, ama tatmin olmak, vizyonlarını gerçekleştirmek için yaptılar, her ne yaptılarsa.

Alıcıdan vericiye geçişim, Bencilleşerek oldu. Yani önce ben demeye başladım. Biliyorum kafanız allak bullak oldu. Çünkü deminden beri, alıcı olan bencildir gibi bir şey sanıyordunuz. Aradaki fark aslında çok basit: “ Hep bana ile Önce ben sonra sen” arasındaki fark gibi.

Vericiler Alma-Verme işini mükemmel bir harmoni içinde yaparlar. Dengeyi sağlayan Bakış açısı ise “ Ben bunu yapmak istiyor muyum?” sorusunda gizlidir.  Yani bencil olacağız ki, benden isteneni verirken muhasebe tutmaya başlamayalım.

İşte lüle lüle saçlar, kaslı kollar bu noktada yetersiz kalıyor. Bir ilişkide ne vereceğinizi hiç düşünüyor musunuz?

Siz hiç düşündünüz mü? Karşınızdaki kadın ya da erkek sizden ne alacak? Yani ne vermeyi vaat ediyorsunuz?

  1. Kendi kendime çelişirim.

Elimde liste, bir ilişki ararken aslında nasıl bir çelişkili siparişler verdiğimin farkında bile değildim.  Ta ki listedeki maddeleri incelemeye başlayana kadar.

–          Doktor olsun, mühendis olsun.

–          Annemle babamla iyi anlaşsın.

–          Arkadaşlarla iyi geçinsin.

–          Beni hep sevsin.

–          Her şeyi benimle paylaşsın.

–          Sürekli benimle olmak istesin.

–          Gözü benden başkasını görmek istemesin.

–          Bana hep sadık olsun.

–          Birlikte çok iyi vakit geçirelim.

–          Beni korusun benimle ilgilensin, bana baksın.

–          Kültürlü olsun. Kitap okumayı sevsin.

–          Aynı tip filmlerden hoşlanalım.

Şöyle bir bakın bakalım bu listede, kendi içinde değil karşılaştırıldığında çelişen maddeler var mı sizce?

Böyle bir adam ısmarladınız ve geldi. Arkadaşlarınızla çok iyi geçiniyor, anne babanızla çok iyi geçiniyor, herkes onu çok iyi seviyor. Eee şekerler bu kadar sevilen adam sadece sizin tarafınızda değil, kendi hayatında da belli oranda seviliyor olmaz mı? Demek ki adam çok sempatik, çok cana yakın, sıcak artık ne derseniz. Bu adamı başka sevenler olmayacak mı? Olacak. Eee bu adam onlarla hayatını nasıl devam ettirecek? Eğer sizin maddelerinizden biri “ Beni korusun, benimle ilgilensin, bana baksın, sürekli benimle olmak istesin .” diyorsa ?*

Adam üç maddeye uyarken, otomatik olarak başka madde ihlalinden dolayı suçlu olacaktır.

Adam gerçekten her maddeye uydu. Sizi koruyor, size bakıyor, gözü sizden başkasını görmüyor. Yani adamın dünyası haline geldiniz. Son derece değerlisiniz. Bakın şimdi aslında nasıl bir tuzağa çekiyorsunuz ilişkiyi. Adamın en değerli varlığı oldunuz, sonra birdenbire günün birinde kalkıp “ Aaa biraz nefes alayım, çok üstüme geldin” deyiveriyorsunuz. Şimdi adam ne yapsın? Durup dururken kıskanç bir kazma çıktı. Oda anlamadı bu duruma nasıl düştüğü.  Eee siz demediniz mi ben çok değerliyim, bana bak, beni koru. Oda kendi çapında yapıyor işte. Şimdi oturun arkadaşlarınıza yakının “Ayy başta adam çok tatlıydı, ama şimdi tam bir piskopata döndü.” Diye.

Bunu anlattığımda hemen listeler değişiveriyor. “canım dozunda korusun. İlgilensin, yapışmasın yahu”. Eee listende yazan bumuydu. İstedin everen verdi. Ne diye şimdi adamı suçluyorsun.

Şu ana kadar detaylı bir şekilde listeleme olayının neden işe yaramayacağını anladınız sanırım. Eeee peki liste yapmayacaksak istediğimiz adamı ya da kadını nasıl bulacağız? Evrene nasıl ısmarlayacağız?

Yine listeler yaparak tama ama farklı bir şey listeleyeceğiz.

Listelediğiniz her maddenin aslında sizin içinizde oluşturmasını beklediğiniz duygusal karşılığı var. Aslında istediğiniz gerçekten uzun boy, zengin adam vs. değil o özelliklerin sizde yaratacağı duygusal karşılık. Bu karşılık her bireyde değişecektir. Ben size birkaç örnek vereyim.

Aradığım Özellik                              Aslında hissetmek istediklerim

Uzun Boylu Olsun                            Belki yanında kendiniz güvende hissetmek istediğiniz için

Annemle iyi anlaşsın                         Bir ilişki sırasında huzurlu hissetmek istediğiniz için

Okumuş kültürlü olsun                     Belki ilişkinin doyurucu olduğunu hissetmek için

Eğer bir ilişkide sadece ve sadece Hissetmek istediklerinize odaklanırsanız, hem kendinize hem de karşınıza çıkan insanlara bir fırsat tanımış olursunuz.

İstediğiniz ilişkide, sadece NE HİSSETMEK istediğinize odaklanmanız öneriyorum. Evrenin işi o zaman o kadar kolay oluyor, size o kadar hızlı getirebilme imkanı doğuyor ki, siz daha farkında bile varmadan kendinizi bu ilişki içerisinde bulabiliyorsunuz.

Benim bu keşifler sonraki listem neydi derseniz?

“Kendisi gibi olmak isteyeceğim, benim gibi olmak isteyecek bir kadınla, huzur dolu bir ilişki.”

Burada asla bir elmanın iki yarısı olmaktan, tamamen aynı olmaktan falan bahsetmiyorum. Bahsetsem zaten başından beri yazdıklarımla çelişmiş olurum. Benim size bahsettiğim birlikte büyümek ve gelişmek.

Şu anda yaşadığımız da aynen böyle bir ilişki.

Atla deve değil, biz becerdiysek sizde becerebilirsiniz. Sadece ve sadece hislerinize odaklanın yeter.

Aykut Oğut

Similar Posts