|

Kendi Gerçekliğinizi Kendiniz Yaratırsınız – Mağduriyet

Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür…
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür…
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür…
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür…
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür…
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür…
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür…
Mahatma Gandhi

Kendi gerçekliğinizi kendiniz yaratırsınız. Kendiniz hakkında ne düşünüyorsanız siz O Kişisiniz. Ne bir eksik, ne bir fazla.

Düşüncelerimiz hayatımızı şekillendiriyor. Başımıza gelen şeyler tamamen düşüncelerimizin bir ürünü. Aynı anda çevremizde meydana gelen birçok olayın bilgisi bize ulaşırken beynimiz onu sadece çok küçük bir kısmını işleme sokar. Odağımızda olan şeyle alakalı olanları. Farkında olarak ya da olmayarak odağımızı neye çevirmişsek, onumla ilgili bilgileri toplarız. Dışarıda bir şey bulamazsak bu kez zihnimiz o düşünceyi kısır döngüye sokarak gittikçe büyütür. Kısır döngü ise egoyu devreye sokar ve bize mağduriyet ve acıyı getirir. Farkındalık zihnimizi kısır döngüden kurtarır.

Farkındalık kendinizi keşif çalışmasında en önemli konudur. Farkında olursanız daha fazla süre bulunduğunuz anda olacağınız için bu size olayları daha geniş görme ve algılama imkânı verecektir.

Mağduriyet bizim bebeklikten itibaren öğrendiğimiz kendimiz için en yıkıcı silahımız. Kalenin içindeki casus, truva atı, ikili oynayan sürekli bizi koruduğunu söyleyerek kandıran en büyük yıkıcı gücümüz.

İnsanoğlu doğuştan itibaren bir arayış içindedir. Kendini yaratana ulaşma çabasındadır. Ancak yaratıcının bize ruhundan üflediğinin ve şah damarımızdan daha yakın olduğundan habersiz hep dışarıda aramaktadır.

Oysa her şey tamamen içimizdedir. Her şey insanların zihnindedir. Özellikle yıllardır insanları kontrol etmek isteyen bir takım ve grup ya da kişilerin dikte ettiği şekilci inanç sistemi içe dönmenin, içindeki gerçek gücün, sevginin gücünün farkına varılmasının önüne büyük bir set çekmiştir. İnsanlar mağduriyeti, kurban olmayı, belayı cennetin anahtarı kabul etmeye başlamış ve hayatına daha fazla sıkıntı ve bela çekmeye başlamıştır.

Yaratıcı bizim tüm ihtiyaçlarımızı bize vermektedir. Bunu verirken kendi kurduğu sisteme uygun olarak bu işlemi yapar. Yaratmış olduğu kâinatın kusursuz işleyişi vardır. Bu kusursuz işleyiş içinde her canlının istekleri karşılanır. Yapılması gereken tek şey ona odaklanmak. Kâinatın işleyişinin farkında olmak. Bunu sağlayacak olan şey ise hiçbir canlıda olmayan akıldır.

Yaratıcı insanoğluna hiçbir canlıda olmayan bir güç vermiştir. Mağduriyete sarılan, kurban olmayı kabul eden kişi Allahın kendisine vermiş olduğu aklı kullanmıyor demektir. Akılla mağduriyetin bir arada olması mümkün değil.

Akıl bir yetidir, doğru düşünme yetisidir, bir başka deyişle kavramlarla düşünme yetisidir, kavramlardan önermeler ya da yargılar oluşturarak düşünme yetisidir.

Akılda; görmek, işitmek, hissetmek, konuşmak, anlamak, bilgi toplamak, değerlendirmek ve sonuca ulaşmak vardır.

Mağduriyette, haksızlığa uğranıldığı düşünüldüğü için suçlamak, güçsüzlük, başka bir kişiden umut beklemek, gücünün kullanımını başka kişiye verme vardır. Hata vardır, suç vardır, suçlu vardır, kurban vardır.

Akılda ise sorumluluğu kabul etme vardır. Çözüm vardır. Olanı olduğu gibi kabul etmek vardır.

Kurandaki ayetlerin birçoğu aklını kullanmazlar mı diye hep akla işaret etmiştir. İnsanların gördükleri, duydukları, hissettikleri ya da içinde oldukları olayları değerlendirmeleri için akıllarını kullanmaları net olarak belirtilmiştir.

İnsan olmanın ayrıcalığı olan aklımızı kullanırsak yaşamımızda oldukça büyük fark yaratacağımız kesindir. Eğer aklımızı kullanırsak başımıza gelen şeylerden kendimizin sorumlu olduğunu net olarak farkına varacağız. Kuranda net olarak bu durum belirtilmiştir.

“Başınıza ne musibet geldiyse kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Oysa birçoğunu da bağışlıyor.” (Şura-30)

Başımıza gelen iyi ya da kötü şeyden biz sorumluyuz. Aslında onu iyi ya da kötü diye tanımlayanda biziz.

“Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 216)

Yaratıcı bize istediklerimizi verirken kâinatın işleyişine uygun olarak, farklı yollardan bize gönderir. Bir şeyleri sebep yapar. Eğer aklımızı kullanırsak bunların farkına varabiliriz.

Örneğin yılda dört mevsim vardır. Yaratıcı her mevsimde farklı bitki ve meyvenin yetişmesini sağlayarak canlıların sürekli olarak hareket halinde olmaya zorluyor. Kış mevsiminde toprağın üzerini karla kaplayarak zorunlu olarak toprağın dinlenmesini sağlıyor. Vücudun dinlenmesi için geceyi getiriyor. Güneşte yaprakları sarartıp kurutarak ağaçların dondurucu kış soğuğundan korunmalarını sağlıyor.

Aynı şekilde insanların odaklarında bulunan düşüncelere uygun istediklerini karşılamak içi onarı bazı durumlara zorluyor. Örneğin, bulunduğu işten memnun olmadığını sürekli söyleyen işe küfrederek giden bir kişi o işten ayrılmazsa bir süre sonra zorla ayrılması gereken bir davranışla ayrılmak zorunda kalıyor. Ya da uzun dönem aynı mod da kalmasına neden olacak davranışlara maruz oluyorlar.

Kâinatta iyi kötü kavramı olmadığı için aklını kullanmayan için başına gelen her durum yakınılacak bir konu haline getirilip çoğaltıldıkça daha şiddetlileri başına geliyor. Yaratıcı siz ne istiyorsanız onun size gelmesini sağlıyor aslında. Birçoğumuzun başına gelmiştir. Hayatımızda bir değişiklik olmuştur. O değişiklik olduğunda çok fazla öfkelenmişizdir. Ama aradan bir süre geçtikten sonra yaşadığımız olayın bizim hayrımıza bir olay olduğunu görmüşüzdür.

Yakın zamanda yaşamış olduğum bir olayla ilgili kısa bir paylaşım yapmak istiyorum. Uzun yıllardır haftada bir gün halı saha maçına giderim. Geçenlerde bir şeyler oldu ve bunduğum kurumda işi organize eden kişi beni maç kadrosuna dâhil etmedi. Ondan öncede son birkaç haftadır. Hep oynadığım takım yerine karşı takımın kadrosuna dâhil edilmiştim. Bu durum bende rahatsızlık hissettirmişti. Son olay ise işin tuzu biberi oldu. Takıma alınmamıştım. Egom devreye girdi bu durum benim için kabul edilir gibi değildi. Çalıştığım kurumda makam olarak bir ağırlığım vardı. O bile takıma alınmam için yeterliydi.

İşi organize eden kişinin makam olarak benden aşağıda bir yerdeydi ve ben onun tarafından kadro dışı bırakılmıştım. O kişiden intikam almalıydım. Ona akşam maç var mı dediğimde o kişi bana karşı cevap vermişti. Rahatsız eden konulardan biriside buydu. Olay zihnimde yavaş yavaş kısır döngü oluşturmaya başlamıştı. Birileri benim bu öfkemi tetikleyecek konuşmalar yapıyordu. Bende zihnimden nasıl intikam alacağımı kuruyordum. Bu durum bana rahatsızlık vermeye başlayınca birden jetonum düştü.

Ve hemen benim zihnimde boşluk yaratma cümlelerini söylemeye başladım.

“Zihnimde huzur, sakinlik, dinginlik, ayıklık uyum ve güven hakim.”

Bu cümleyi birkaç söyleyince kısır döngü durdu. Ben ne yapıyordum. Basit bir olayı zihnimde büyütüyor. Zihnimi incir çekirdeğini doldurmayacak bir şeyle meşgul ediyordum. Peşinden bu tür durumlardaki ikinci ilacımı devreye soktum. Öfke çalışması. Organizasyonu yapan kişiye karşı öfkemi boşaltma çalışması yapıp onu affetmek istedim. Çalışma sonrasında öfkem bir miktar hafiflemişti ama hala arkada bir sızı vardı beni rahatsız eden. “Beni nasıl çağırmazlar. “

Tam o sırada okumuş olduğum kitaptaki bir cümle dikkatimi çekti aslında çok iyi bildiğim bir konuydu.

“Kendi gerçekliğinizi kendiniz yaratırsınız.”

Öfke çalışmalarından bildiğim bir diğer konu ise eğer karşıdaki kişiyi gerçekten affedemiyorsanız kesinlikle o olayda kendinizi suçluyorsunuzdur. Olayın bir yerinde sizin kendinizin kabul etmediği bir bağlantınız vardır. Sorumlu tuttuğunuz kişiyi affederseniz ibre size dönecektir ve acı gerçekle yüz yüze gelmek zorunda kalacaksınız demektir. Ego için bu durum kabullenilmez bir şey olduğu için ısrarla karşı tarafı suçlamak için elinden geleni yapar. Ve karşıyı suçlamak için birçok bahane bulur.

Farkındalığım bana görmem gerekeni olduğunu söylüyordu. Bende öyle yaptım, kendime bu olayda görmem gereken ne diye sordum. Cevap çok çabuk geldi. Son günlerdeki maçlarda ben kendi performansımı beğenmiyordum. Kendimin iyi oynadığını kabul edemiyordum. Fiziksel ve yaş olarak 45 üstünde olma durum vardı. Ve bu durum sakatlık riskini artırıyordu. Ben kendimi maçta kendimin yarı yaşındaki kişilerle kıyaslıyordum. Bunun üstüne zaman zaman kazanma hırsıda olunca ben kendi performansımı yeterli bulmadığım için etrafımdaki kişilerde aynı şeyi görmüşlerdi. Çünkü ben kendimi yeterli bulmayarak hafta içi ikinci maça gelemeyeceğimi söylemiştim. Fiziksel olarak istediğim hareketleri tam olarak yapamıyordum. Kendimi yeterli bulmuyordum.

Olay aslında belliydi. Sonuçta fiziki bir çabaya dayanan futbol oyunu için kendimi yeterli görmediğim, sakatlanma riski ve bırakma zamanının geldiğini düşündüğüm için etrafa bu enerjiyi yaymıştım. Sonuçta da etrafta bu enerji yankı bulmuş beni kadroya dâhil etmemişlerdi.

Olayı fark edince öfkem kendiliğinden çözüldü. Bu olay sonrasında kadroyu yapan kişi ile öğle yemeğinde oturup beraber yemek yedik sohbet ettik. Herhangi bir sorun yoktu. Bu olaydan sonra zaman zaman arada bir egom tetiklese de kendime hemen şunu söyledim. “Hoop hemşerim. Bırakmayı kendin istedin.” Bu sözü duyan egom en sonunda yelkenleri suya indirip sakinleşti.

Yaşadığım olayı aslında adım adım ben çekmiştim. Yaş itibariyle bana uygun olmayan sporu bırakma niyetim vardı. Bu durum bunun için yaratılmış bir sebepti.

Kendi gerçekliğimi kendim yaratmıştım. Kimse bana bir şey demediği halde kendi performansımı yeterli bulmadığım için en sonunda yetersiz performanstan kadro dışı kalmıştım.


Mağduriyet üzerine bu yazıyı yazdıktan sonra akşam üzeri bir arkadaşla sohbet ettim. Yorumsuz bir şekilde paylaşmak istiyorum.


Halis Şhnr : Nasılsın xxxxx da durumlar nasıl. Çalışmaya devam ediyor musunuz?

XXXXXXX : Hayır etmiyorum

Halis Şhnr : ??

XXXXXXX : Bilsem

Halis Şhnr : Neyi?

XXXXXXX : Neden çalışmadığı mı? Sıkıcı burası. Sevmedim.

Spora ve resim kursuna giderek vakit geçirmeye çalışıyorum.

Ve olumlu düşünemiyorum. Bos verdim biraz.

Akışa bıraktım artik ve günlük yaşıyorum

Halis Şhnr : Xxxx ten sonra umduğun gibi olmadı sanırım.

XXXXXXX : Çünkü ben ne zaman mutlu olup neşe sacsam hemen burnumdan geliyor kötü gecen bir üç yıl geçirdim

Halis Şhnr : Olumlu düşünce ancak kendini bir şeylere layık gördüğünde hissedebilirsin

XXXXXXX : Layık değilim demek ki?

Yoruldum. Kabul ettim.Elimi neye iyi niyetle atsam ters tepiyor.

Benim hiçbir şey yapmamam gerek sanırım. Koca bi boşluk

Halis Şhnr : Bir kaçış var sanki

XXXXXXX : Su an zihnimde koca bir boşluk var sadece

Halis Şhnr : Bıkkınlık

XXXXXXX : Evet. Küslük. Kırgınlık, kızgınlık,

Öfke,

Şaşkınlık

Umutsuzluk

İnançsızlık

Halis Şhnr : Kime ?

XXXXXXX :HERŞEY HERKES.Neyse boşver. Yalnız kalmak ve kendimi dinlemek istiyorum

Halis Şhnr : Zaman zaman benimde boşluğa düştüğüm oldu

XXXXXXX : İnsanlar kötü.

Halis Şhnr : Bunu gerçekten istiyorsan hayatına çekersin. Muhtemelen su anda yalnızsın.

XXXXXXX :Yalnızlığı seviyorum ben zaten. Evet.

Halis Şhnr : Kendini dinlemek için bir sürü zamanın var

XXXXXXX : Kafadakilerden uzaklaşmak kolay olmuyor. Dış dünya kalabalığından kurtulmak kolay değil.

Halis Şhnr : Bende aynısını yaptım yıllarca hep yalnız kalmak istediğim. Ve hayatımda hep bunu yaşadım. Gerçekten kimseyle samimi olamadım. Gerçekten bir dostum yok. Çünkü ben kimse için bu durumu kabul etmedim.

XXXXXXX : Yok samimi olmamda sorun yok. Olabiliyorum ama olunca da mutlaka dirsek yiyorum. İnsanlara uzak ve yalanlarla ve maskeyle mi yaklaşsam acaba. Bakıyorum öyle yapanlar da sorun yok

Halis Şhnr : Maskeyle yalanla alakası yok. Sadece senin yalnızlığı istemen.

XXXXXXX :Ama hep canım yanıyor. Yalnızken Mutluyum.

İnsanlar daima üzüyor üzerime basarak yukseliyor.

Ya bilmiyorum ve önemsemiyorum.

Umurumda da değil gün geçiyor onca yıl geçti kalan omur de geçer

Halis Şhnr : Gerçekten neden yalnızlığı istediğine bak.

XXXXXXX :Kırıldım yıpratıldım. Yorgun ve mutsuzum

Halis Şhnr : İçinde bir yerlerde yalnızlığı isterken dış dünyandaki çoğunluk arasında sıkışıp kalmış olabilirsin

XXXXXXX :Neşelenemiyorum ve rol yapmak da sıkıcı. Evet, kalabalıkta yalnızım. Yalnızken de kalabalık.

Halis Şhnr : Sürekli zihinden konuşma var.

XXXXXXX :İnsanlara verebileceğim ne var ki. İnsanlar hep almak istiyor

Evet kendimle konuşuyorum.

Haksızlığa uğradığımı düşünüyorum

Ve kabullendim sanırım

Halis Şhnr : Belki de senin odağında o olduğu için insanların hep almayı istediklerini düşünüyorsun.

XXXXXXX :Benim yaratılış amacım insanlar şu xxxxxx’na bi dirsek atalımda rahatlayalım diyorlar herhalde. Rahatlıyorlar

Halis Şhnr : Sen kendini nasıl görüyorsan insanlar sana öyle davranırlar

XXXXXXX : Kendimi göremiyorum ki?

Sorunumu biliyorum.

Zamanla düzelecek diye umut ediyorum kim bilir.

Halis Şhnr : İnsanların davranışlarından dolayı sana nasıl davranıyorlarsa ne hissediyorsan kendini görme şeklinde odur.

XXXXXXX : Ceza veriyorum belki kendime

Halis Şhnr : Düşüncelerini düzeltmediğin surece hiç bir şey düzelmez Sadece acı çekmeye devam edersin

XXXXXXX :Düşüncelerim düzelir düzelmez bir darbe alıyorum ne zaman mutlu ve hah tamam desem bir yıkım yaşadım. Ve su an boşlukta yürüyorum.

Halis Şhnr : Kendine şunu sor ben yalnızlığı neden istiyorum neden seviyorum. Yalnız olmak bana ne sağlıyor

XXXXXXX : Özgür oluyorum

Halis Şhnr : Nasıl bir özgürlük bu

XXXXXXX : Sinir olmaktansa yalnızlık zararsız. Ya ortam belli. Dört blok. Seçme şansın yok fazla

Halis Şhnr : İcinde bulunduğun durumdan gerçekten memnun musun?

XXXXXXX : Kimle samimi olacaksın

Ya ben ortamı oldum olası sevemedim ki

Soru şu : Benim burada ne işim var?

Halis Şhnr : Güzel ne işin var?

XXXXXXX :Kafamdaki ben bu değilim.

Hiç.

Burada olmamalıydım

Kendine kızgınım ben

Halis Şhnr : Bu şartlar altında iç huzuru bulamazsın. İç huzuru bulamadığın içinde dış huzuru.

XXXXXXX :Hangi iç huzur. Şimdi anlıyorum ki bu yaşımda.

Her şeye benim adıma başkaları karar vermiş ben yokum zaten.

Bir kum tanesi gibi

Dalgalar oradan oraya

Hayat benim mi değil mi

Sadece seyrediyorum benimsemeden

Halis Şhnr : Kendi gücünü başkasına kendin vermişsindir.

XXXXXXX :Alıyorlar alırlar. Vakumluyorlar.

Halis Şhnr : Sen vermezsen inan kimse alamaz

XXXXXXX : Alıyorlar sen de buna inan

Halis Şhnr : Kesinlikle sana katılmıyorum bu konuda

XXXXXXX :Sen bu kadınları bilmezsin. Kadına şiddeti yine kadın yapar bence

Halis Şhnr : Senin istemedikten sonra sen izin vermedikten sonra kimse alamaz

XXXXXXX :Doğaya aykırı karşı cins doğada zarar vermez.

Halis Şhnr : Beklentilerin nedeniyle sen müsaade etmişsindir

XXXXXXX : Ne beklentisi ya.Hiç beklentim olmadı kimseden. Olsaydı belki etkilerdi

Halis Şhnr : Seni rahatsız edende beklentilerinin karşılanmamasıdır.

XXXXXXX :Koşulsuz sevgi güven dostluk verince insanlar bunu çok iyi kullanıyor ve bundan beslenebiliyor bir vampir gibi, Beklentim samimi dürüst ve gerçek bir dostluk. Riya ve entrikanın olmadığı

Halis Şhnr : Bu tür insanları neden hayatına çekiyorsun. Bunu sorguladın mı?

XXXXXXX : Var canim bende bir şey. Beni itinayla buluyor.

İki yıl uzak durdum anladım.

Ama iki yılsonunda afiyetle kazık yedim yine :)))

Benim mimiklerim ele veriyor

Duyguları saklayamıyorum

Kızınca kızıyorum

Halis Şhnr : Kazık yerim düşüncesinde olduğun sürece her zaman birileri sana kazık atacaktır. Kendine gerçekten şunu sorabilirsin: Ne istiyorum? Gerçekten ne istiyorum?

XXXXXXX :Hiç

Halis Şhnr : Yaşadığım hayatta sürekli beni mağduriyette tutan şey ne?

XXXXXXX :Cevap gelcek mi sorunca?

Halis Şhnr : Yukarıdan aşağıya yazdıklarının hepsi mağduriyet

XXXXXXX ::))

Halis Şhnr : İçten sorarsan gelir

XXXXXXX :Yalnız kal diyor içimden bi ses.

Halis Şhnr : Gerçekten su anda ne yaşıyorsan onu kendin istediğin için yaşıyorsun

XXXXXXX :Tabi biliyorum. Ben onca çalışmak istemedim. Ondan.

Halis Şhnr : Kendine dürüst ol. Bir yerde suçlama varsa mağduriyet vardır

XXXXXXX :Tek şeye değer verdim sevgiye.

Ama yok sevgi yok

Sevgi derken her türlü

Yani doğa çiçek böcek

Evren yekun.


Halis Şhnr : Sen sürekli birilerini suçluyorsun. Aslında geri planda kendine öfken var

XXXXXXX :Tabiî ki kendime kızıyorum. Aptalım ben. Yapmam gereken her şeyin tersini yapmışım

Halis Şhnr : Kendini affetmedikçe aynı döngüyü yaşayacaksın.

XXXXXXX : Kendimi nasıl affederim. Hayatimi kendi ellerimle yok etmişim

Halis Şhnr : Neden kendini suçladığının farkına vararak.

XXXXXXX :Sen de benim kadar suçlansan. İnsanlar tarafından hırpalanmak kolay değil

Halis Şhnr : Geçmişi hala taşımak sana ne kazandırıyor.

XXXXXXX : Ben tasımadıııııım. Tasımadııım.

Halis Şhnr : :))))))

Üzgünüm her şeyi sen taşıdın.

Geleceğe taşımaya da niyetin var

XXXXXXX :Ben taşımadım. Son üç yıl benim hatam değil. Taşıyan ben değilim.

Halis Şhnr : Senin yaşadıklarını senin onlara vermiş olduğun anlamları senden başka kimse bilemez. İnan zihninde ne varsa etrafa yaydığında odur

XXXXXXX :Sen de bilemezsin

Halis Şhnr : Tabiki bilemem

XXXXXXX :Kimse bilmez anlamaz sadece suçlarlar. Kimse anlamaya çalışmaz.


Yazıma mahatma Ghandi’nin sözüyle başladım. Yine onun başka bir sözüyle bitirmek istiyorum.

“Bir insanı, ancak gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkündür. Eğer uyumuyor da uyku taklidi yapıyorsa, dünyanın bütün gayretlerini sarf etseniz nafiledir.”
Mahatma Ghandi

Sevgiyle.
Halis Sahiner

Bireysel Danışmanlık

Kontrol Sende Kitabım için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız

Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabım İçin lütfen aşağıdaki linke tıklayınız

Similar Posts

2 Comments

Comments are closed.