Hak etmek İle Layık olmak arasındaki fark
Hak etmek ile layık olmak arasında büyük fark vardır. Yaşamımızda bunu anlamadığımız için sürekli tökezleriz. Normal yaşamda farkında olmadan iki kelime birbirinin yerine kullanıldığı için hak ettiğimizi alamadığımızı düşünürüz.
Ama gerçek şudur ki sizi hak ettiğinizi değil kendinizi neye layık görüyorsanız ona sahip olursunuz.
Çekim yasasının dikkate aldığı şey Layık Olma durumudur. Senin kendini neye layık gördüğündür.
Layık olmak içsel olarak hissettiğin durumdur.
İstediğin kadar zenginliği, bol parayı, yatları, katları hak ediyorum de içsel olarak onlara sahip olmaya kendini layık göremiyorsan yerinde saymaya devam edersin.
Konuyu anlamak için önce iki kelimenin Türk Dil Kurumundaki karşılıklarına bakalım.
“Hak Etmenin” Türk Dil Kurumundaki karşılığı;
- bir emek karşılığı hakkı olan şeyi elde etmek, hak kazanmak
“Aslında bu hayat pahalılığında, ona hak ettiği parayı veremediğimizi biliyoruz.” – E. Bener - layık olduğu kötü karşılığı almak
- bir başarı dolayısıyla ödüllendirilmek
“Kadın dergileri bizi göklere çıkarıyorlardı, bunu da hak etmemiştik.” – A. Ağaoğlu
“Layık” sözcüğünün karşılığı ise;
- sıfat Nitelikleri, özü, hareketleri, davranışlarıyla bir şeyi elde etmeye hak kazanmış olan
“Sevilmeye o herkesten fazla layıktır.” – P. Safa - Bir kimseye uygun olan, yaraşan
“Layık Olmak” sözcüğünün karşılığı ise
- hak kazanmış olmak
“Bu itimada ne kadar az layık olduklarının farkına ancak yıllar sonra varabilmişimdir.” – Y. K. Karaosmanoğlu - uygun olmak “Ben meslek yaşamım boyunca ona layık olmaya çalıştım.” – A. Ümit
Layık olmak içsel hissetme durumudur.
Kendimizi nasıl hissettiğimizle kendimizi nerede konumlandırdığımızla bağlantılıdır.
Kendimizi değersiz hissetmemizin altında en büyük etken hamilelikte yaşanan olaylardır. Yapılan bilimsel araştırmalar anne karnındaki bebeklerin etraflarında olup bitenden haberdar olduklarını ortaya koymuşlardır. Özellikle istenmeden kalınan hamilelikler, annenin içinde bulunduğu ruhsal ve fiziki durum, farklı cinsiyet beklentisi en büyük travmalarımızdır.
Ve bu durum hayatımız boyunca bizi kara bir gölge gibi takip eder. Öyle ya annesi yada babası tarafından istenmeyen çocuğu kim sever ki? Annesi veya babası onu kabul etmediği bir durumda onu kim kabul eder ki? İçten içe onu kemiren sinsi bir duygudur bu.
Ve bu konu çözülmediği sürece kendini iyi şeylere layık göremez o insan. Dili her ne kadar ben bunu hak ediyorum dese de arka planda kalbi sen buna layık değilsin diyerek onu sürekli frenler ve geri çeker. Bunu anlamayan insanlarda ben neden bu haldeyim diye sürekli kendine öfkelenir.
Hak etmekle layık olmak arasında ince bir çizgi vardır. Her canlı Allah’ın yarattığı değerli bir varlık olarak her şeyi hak etmektedir. Layık olmak ise onun değeridir. Örneğin bir mağazadan aldığınız bir ürünün parasal olarak en fazla edeceği fiyat onun layık olduğu değerdir. Yani bir mağazaya girersiniz bir tişörte bakar ve beğendiğinizde etiketine bakarsınız. Etiket fiyatı ile zihninizdeki fiyatı karşılaştırır ve etiket fiyatı sizin için kabul edilebilir seviyedeyse parasını öder satın alırsınız, değilse bunun değer ene fazla budur deyip satın almaktan vazgeçersiniz. Bu zihinsel bir sınırdır.
İnsanlar yaşamında da bu böyledir. Sizin kendinizin bir zihinsel seviye sınırı vardır. Yaptığınız işin bir parasal değeri vardır. Örneğin siz kendi sahip olduğunuz yetenekle yaptığınız işin karşılığı bir para kazanmayı düşündüğünüzde kendinize bir parasal referans belirlersiniz. Örneğin bir iş için müracaat ettiğinizde kendi emeğiniz için bir ücret belirlersiniz. O sizin kendinize biçtiği değerdir. Karşıdaki kişide sizin yapacağınız işe göre kendi zihnindeki değeri söyler. Siz sahip olduğunuz yetenekle oluşturacağınız potansiyelin farkında değilseniz, yada yeteneğinize güvenmiyorsanız sonuçta kendinize biçtiğiniz değer alt sınırlarda olacaktır. Eğer işveren size üst sınırdan ödeme yapmaya kalktığında bir süre sonra aldığınız ücretin karşılığını veremediğiniz düşünerek rahatsız olacaksınız ve sonunda kendinizi sabote edip size sizin belirlediğiniz değerde ücret ödeyen bir yerde çalışacaksınız.
Bu durum ilişkilerde de böyledir. Dil her ne kadar yakışıklı, zengin, kültürlü karizmatik beyaz atlı prens peşinde olduğunu söylese de eğer sen kendin de bu konularda eksik ve yetersiz hissediyorsan bu tür ilişkiler hiçbir zaman hayatına gelmeyecektir. Gelse de çok kısa sürede kendini sabote edip kendi seviyene uygun kişiler arasına dönmek isteyeceksindir.
İlişkilerde de kendini yetersiz değersiz gören bir kişi yıllarca onu gelip kurtaracak beyaz atlı prenslerini bekler. Kendini yetersiz eksik gördüğü içinde gelenlere de binemez ve en sonunda sütçü beygirine razı olur.
Senin kendine biçtiğin değer hayatın sana vereceği en fazla değerdir. Onun üstündeki bir değeri zihninin kabul etmeyeceği için o tür durumlarda üzerimizde emanet gibi duracaktır. Ve zihin kendini güvende hissettiği eski durumuna hızla dönmek isteyecektir.
Kişisel gelişim çalışmalarında bu durum özellikle vurgulanmaktadır. Çalışmalar adım adım ilerlemek zorundadır. Mevcut bilinç yapısı genişletilmeden bir üst seviyeye çıkma şansı çok zordur. Çıksa bile çok hızlı bir şekilde tepe taklak yere çakılmaktadır insan. Örneğin hayatı boyunca aylık 1.000 lira parayı bir arada göremeyen ve yönetemeyen bir kişi 1.000.000 lira parayı yönetmesi çok zordur. Ve bunun içindir ki şans oyunlarından büyük ikramiye kazanan kişilerin büyük kısmı çok kısa sürede eski durumlarından çok daha kötü duruma düşmüşlerdir.
Bu durumdan nasıl kurtulabiliriz.
Bu konudaki benim tavsiyem kendimizi olduğu gibi sevmek ve kabul etmektir. Bu kendimize olan özgüvenimizi artırmaktır.
Kendini seven kendiyle barışık olan insan kendine her şeyi layık görür ve bu tarz bir kıyaslama içerisinde olmaz.
Bunun için birçok çalışma metodu bulabilirsiniz. Ben iki çalışma önereceğim size.
Bunlardan bir tanesi içimizdeki çocuğa ulaşma incinmiş yaralanmış o çocuğu teskin edip rahatlatma ve onun kendine olan özgüven ve saygısını kazanma ve onu büyütmedir.
Sakin bir yerde oturup göz kapaklarını kapatıp nefese odaklandıktan sonra çocukluğumuzda bizi rahatsız eden bir anıya gidip o sahnedeki duyguları hisseden küçük çocukla sevgiyle onun anladığı dille konuşarak yaşamış olduğu olayla ilgili onu bilgilendirmek ve farklı bir seçeneği olduğunu ona göstermekten geçer.
İkinci çalışma ise anne ve babamızla barışmak onların oldukları kişi olmalarına izin vermektir. Annemizi ya da babamızı küçümseyerek ya da ret ederek öz güvenimizi geliştiremeyiz. Onlar ne kadar kötü ya da bizi rahatsız eden bir kişilikte olursa olsunlar içimizdeki çocuk için onlar anne ve babadır. Ve o çocuk ne olursa olsun onlara tutunmak ister. Onlar onun hayatta kalma güvencesidir.
Tavsiyem onlara ait öfke ve kızgınlıklarınızı boşaltma çalışmaları yapmanızdır. Sevgi ve öfke aynı yolu kullanan dışa dönük enerjilerdir. Aynı yolu kullanırlar. Öfke ve kızgınlıklarımızı bastırmaya çalışmak bu yolu tıkar. Ve yol tıkalı olduğu için sevgi enerjisi ortaya çıkamaz.
Öfke boşaltma çalışması, karşınızda ebeveyninizin olduğunu düşünerek size hissettirdiği duyguları kötü duyguları ona sesli olarak ifade etme çalışmasıdır. Bunun için sakin bir ortamda iki sandalye alıp birine sizin oturmanız, diğerine de ebeveynlerinizden birinin oturduğunu düşünün. Sakın bunu yüz yüze yapmayın.
İçinizdeki öfkeyi kızgınlığı açığa çıkartın. Gerekirse bir yastık alarak yumruklayın. Ona olan öfkenizi dindirecek her ne olay varsa onu yaptığınızı beş duyunuzu kullanarak hissederek yapın. Yıllarca yapmak isteyip te yapamadığınız söylemek isteyip te söyleyemediğiniz o şey neyse onu yaptığınızı imgeleyin. İçinizdeki öfke ve kızgınlık enerjisi boşaldıkça ebeveyninizi farklı görmeye başlayacaksınız. İçinizdeki sevgi ortaya çıkacaktır.
Onları yargılamadan oldukları kişi olmalarına izin verme durumuna geçmeye başlayacaksınız. İçinizdeki ebeveynle bağlantılı parçalarla barışmış olduğunuz için kendinizi tam ve bütün hissetmeye başlayacaksınız.
Ve bu durum kendinizi hafif ve rahatlamış hissettirecektir. Anne ve babanıza ya da başka bir kişiye oldukları kişi olmalarına izin verdiğinizde kendinize de aynı izni layık görmeye başlayacaksınız. Ve bu durum sizin kendinize olan özgüveninizi artıracaktır.
Bu iki konuda ne kadar çok çalışma yaparsanız hayatınızın o kadar fazla kolaylaştığını göreceksiniz.
Daha önce göremediğiniz onlarca seçenek ortaya çıkacaktır. İsterken o kadar kolay ve rahat isteyeceksiniz ki kendiniz bile şaşıracaksınız.
Bunu istersiniz değil mi?
Kendinize bir iyilik yapın ve içinizdeki çocuğu sevin.
Kendinize bir iyilik yapın ebeveynlerinizle barışın.
Bundan daha iyi nasıl olur?
Daha başka neler mümkün?
Sevgiyle
Halis Şahiner
yazınız tek kelimeyle harika!
Teşekkür ediyorum
Tek cümleyle söylüyorum ki ; Bu yazınız hayata bakışımı değiştirdi…
Keyfini çıkart.
Evet. . Layık olmadığımı düşünüyorum. .. Ama degersizlik duygumla başedemiyorum. ..
Katkı olmasını diliyorum.