Bilinçaltımız varoluşumuzdan bu yana hatıralarla doludur
bizleri üzüp acıtanda hatıralarımıza yüklediğimiz -öfke, suçluluk,
yargı-duygularımızdır. Hatıralarımız her
tetiklendiğinde bize acı veren bu duyguları tekrar tekrar deneyimleriz.
Çocukluğumuzda yaşadığımız travmaların tüm hayatımız üzerinde
nasıl etkili olduğuna örnek yapmış olduğum bir bireysel danışmanlık çalışma
özetini danışanın iznini alarak paylaşmak istiyorum.
Danışan 26 yaşlarında bekar meslek sahibi bir hanımdı. Hayatında
birçok insanın elde edemediği başarıları elde etse de içinde onu rahatsız eden
bir şey vardı. Kendini bulunduğu yere ait hissedemiyordu. Hep bırakıp
gidecekmiş hissi vardı. İçindeki bir his ona gitmesi gerektiğini söylüyordu. Bu
ruh halinde olduğu içinde şu anki mevcut durumdan yaşamdan zevk alamıyordu.
Üniversitedeyken erasmus kapsamında yurtdışına çıkmış orada
kaldığı sürece kendini rahat hissetmişti. Oraya takılı kalmış sürekli
yurtdışına çıkıp gezmek istiyordu ama sonunda ne olabileceği konusunda bir
fikri yoktu.
Bu bırakıp gitme duygusunu hayatının bir çok alanında
yaşıyordu. Yaptığı şeylerden zevk almıyor. Nasıl olsan ben buradan ayrılacağım
diyerek insanlarla samimi ve sıcak ilişkiler kurmuyor, insanlardan
kaçıyordu. Konuşurken onların
konuşmasını basit görüp içten içe onları aşağılıyordu. İçerisinde bir şeyler vardı.
Kendisi ile ilgili bir eksiklik duyduğu bir şey vardı onu rahatsız eden ama ne
olduğundan emin değildi.
Hayattaki her şey yüzeyseldi. Aslında bu durum onun duyguları
kapattığının göstergesiydi.
Sorgulama sırasında annesinin bazı davranışlarını fark etti.
Annesi ona sürekli telkinlerde bulunuyordu. Daima kontrollü olmasını ve
dikkatli olmasını söylüyordu. Bir şeylerini paylaşsa da kardeşiyle de
mesafeliydi.
Ona şunu sordum birisi ile konuşurken odağın nerede? Kendinde
mi, karşındaki kişide mi? Kardeşi ile konuşurken hep kendisinden bahsettiği fark
etti. Hep kendisini ve erkek arkadaşını anlatığı için bir süre sonra
karşısındaki insanın sıkılması doğaldı.
Bütün bu anlattıkları kendi yaşantımdan bana tanıdık
geliyordu. Uzun zaman kendi geçmişimi olduğum gibi kabullenemediğim ve kendime
olan bakış açım nedeniyle insanlarla ilişkim duygudan yoksun mekaniksel ve
yüzeyseldi.