İsteklerimizle Rezonansa Geçebilmek İçin Etkili Yollar



Sen Hangi Rezonans Alanlarında
Bulunuyorsun?
İsteklerimizle rezonansa geçebilmek için önümüzde
birçok imkan vardır. Bunların arasından sana en çok mutluluk vereni
seçebilirsin. Zira isteklerimizi yaşamımıza çekebilmemiz için gerekli en önemli
enerji  taşıyıcıları, mutluluk ve kolaylıktır. Olaya çok ciddi ve gergin
girersek eğer, otomatikman negatif anlamda ciddi ve gergin bir rezonans alanı
oluştururuz. Bunun sonucunda da yaşamımıza çekeceğimiz şeyin gergin bir ciddiyet
olduğunu söylememize gerek yok, sanırım.
Yöntemlerin hepsi bir çırpıda sonuç vermeyecek ya da
hemen favorin olmayacaktır. Hatta belki bazı tekniklerde içinden gelen bir
direniş, hüzün ya da şüphe hissedeceksin. Veya inanç cümlelerine inanmakta
ya da başlangıçta isteklerini gözünde canlandırmakta zorluk çekeceksin. Bütün
bunlar çok normal. Hayal kırıklığına uğrayıp üzülme, çünkü Rezonans Kanununa
göre bu, zorlukları körüklemekten başka işe yaramaz. Unutma ki;
Düşündüğün,
hissettiğin ya da inandığın her şeyi yaşamına çekersin.
Bir teknikten diğerine zıplamanın veya hepsini
aynı anda denemenin de lüzumu yok. Güvenle ve gönül rahatlığıyla
uygulayabileceğimiz bir teknikle ulaşacağımız sonuç, birden fazla tekniği yarım
yamalak kullanarak ulaşacağımızdan çok daha tatmin edici olacaktır.
İsteme tekniklerine başlamadan evvel, mevcut vaziyeti
değerlendirmeliyiz. Öncelikle var olan hangi rezonans alanlarının içinde
olduğumuzu gözden geçirmeliyiz. Bunu saptamak oldukça kolaydır. Zira dış
dünyamızda sadece iç alemimizde mevcut olgular barınabildiği için, yakın
çevremizi analiz ederek şu sıralar hangi rezonans alanlarını oluşturduğumuzu
görebiliriz? Peki, bu durum değerlendirmesinin amacı nedir?

Eğer, bizim için sakıncalı titreşim bölgelerinde
bulunuyorsak, uygun rezonansları oluşturmak için ne kadar çabalarsak
çabalayalım, aslında ait olmak istediğimiz yere geri çekecek ve böylece yeni
rezonans alanlarımızın çökmesine sebep olacaktır. Var olan negatif rezonans
alanları, bize her dakika ve her saniye yalnız olduğumuzu, bir eşimizin
olmadığını, dağınık, zavallı, başarısız, muhallebi çocuğu ya da her zaman
yetersiz olduğumuzu vs. hatırlatacaktır.
Çevremizi saran
rezonans alanı, bizi, kendi oluşturduğumuz tüm istek enerjilerinden çok daha
uzun süreli etkileyecektir.
Oluşturduğumuz rezonans, içimizde, derinlerde titreşen
bir matriks gibidir. Dışarıya özümüze uygun bilgiler göndererek, bununla uyumlu
olan her şeyi yaşamımıza çeker.



Bundan dolayı çevremizi bir nevi “okuma aygıtı” olarak
değerlendirebiliriz. Nelerle karşılaştığımıza, ya da neleri kendimize
çektiğimize bakarak, içimizin nasıl “programlanmış” olduğunu görebiliriz.
Çevremizdekilerle aramızda olan bu bağ, kendimizi
anlamamıza ve bu potansiyelden faydalanmamıza yardımcı olur.
Rezonans Alanları Gelişimini Engellerse
Artık, yabancı rezonans alanlarının etkisi altına
girmemizin mümkün olduğunu biliyoruz. Bu, günlük yaşamımızda hepimizin sıkça
karşılaştığı bir durumdur.
Mesela gayet huzurlu ve mutlu iken, tek bir insanın
öfke ve mutsuzluğunun etkisine kapılıveririz. Kendimizi birkaç saniye içinde
çok hararetli bir tartışmanın içinde buluveririz. Tartışmalar birden
alevlenebilir. Bazen hiç söylemek istemediğimiz şeyler söyler ya da sakin
kafayla asla almayacağımız kararlar alırız.
Aslında cevap çok açıktır; başkalarının rezonans alanına
girmiş ve onların bizi etkilemesine izin vermişizdir. Yani bizim titreşim
enerjimiz karşımızdakine uyum sağlamıştır. İstesek de istemesek de onun etkisi
altına girmişizdir. Ama daha dikkatli bakarsak, aslında bu enerjinin bize çok
da yabancı olmadığını görürüz. Zira eğer aynı enerji bizim içimizde de olmasa,
bize etki etmesi mümkün olmazdı. Onunla rezonansa geçemezdik. Bu yabancı
titreşim, bizim içimizde hiçbir şeyi harekete geçiremezdi.
Kavgacı bir
insanın bizi etkilemesine izin veriyorsak, bu kavgacı ruh, bizim içimizde de
mevcut demektir.
Sonuçta nasıl biri olacağımıza biz karar veririz.
İçimiz duyguların her çeşidi bulunmaktadır. Örneğin: karşımızdaki kişi, bize
sevgi dolu ve anlayışla yaklaştığı zaman biz de yumuşak huylu ve sevecen bir
hal alır ve içimizde bu duyguları hissederiz. Hem öfke hem de sevecenlik, her
iki duygu da içimize yerleştirilmiştir. Aksi takdirde bu enerjiden etkilenmemiz
mümkün olmazdı.
Hangi titreşimi
harekete geçireceğimiz, her zaman bize bağlıdır.
Mevcut rezonans
alanlarından yararlanmak için yapmamız gereken tek şey, arzu ettiğimiz enerjiye
yönelmektir.
Hangi türden enerjilerle çevrelendiğimize kolaylıkla
açıklık getirebiliriz:
· Öncelikle,
neredeyse her gün görüştüğün arkadaşlarının, tanıdıklarının ve akrabalarının
isimlerini listele.
· Daha sonra her
bir ismin sağ üst köşesine bu kişinin çağrıştırdığı niteliği yaz. Şu anda
orada; “yapıcı, komik, neşeli, destekleyici” ama belki de, “sürekli eleştirici,
kıskanç, haset” vb. yazıyordur.
· Bu özellikleri
yazarken çok uzun düşünme, aklına ilk gelen şey her zaman doğrudur. Eğer çok
uzun düşünürsen mantığın devreye girerek bir takım değişiklikler yapmaya
başlayabilir.
Bu yöntemle, çevrendeki insanların sana güç mü verdiğini, yoksa seni
kısıtlayarak sana bir değersizlik duygusu mu verdiklerini çok çabuk
saplayabilirsin. Eğer cevabı bulmakta zorluk çekiyorsan, aşağıdaki soruların
derinine inmelisin:
· Çevrende hakim
olan enerji seni teşvik edici mi yoksa engelleyici mi?
· Çevren sana güç
ve enerji veriyor mu?
· Kendini huzurlu
ve güvende hissediyor musun?
· Çevrendekiler
sana güveniyor mu?
· Etrafındaki
insanlar gerektiğinde sana destek oluyor mu?
· İsteklerini
rahatça ortaya koyabiliyor musun?
· Birlikte
yaşadığın insanlar senin iyiliğini düşünüyor mu?
· Olduğun gibi
görünebiliyor musun?
Eğer cevapların seni sarstıysa hiç şaşırma! Zira bu böyle olmasaydı çoktan
başka titreşim alanlarının etkisinde olurdun ve buna bağlı olarak başka enerji
ve insanları kendine çekmiş olurdun.
İkinci adımda biraz daha ileri gidiyoruz:
· Listende, senin
gücüne ve yaratıcılığına inanmayan insanları işaretle.
· Başka
insanlara, daha ne kadar senin hayatını yargılama, seni aşağılama ya da seni
olumsuz etkileme hakkını vereceğini şöyle bir düşünmek istersin belki de.
Listene bir rakam, belli bir tarih yaz: Bir gün, bir ay, bir yıl, bir ömür
boyu? Gerçek hedefinin ne olduğunu ve kendini bu uğurda destekleyip
desteklemediğini bu aşamada görebilirsin. Bu insanlara bu hakkı veren tek bir
insan var, o da sensin. Başkalarını canlarının istediği gibi hayatınla
oynamaları için davet eden yegane kişi sensin. Gelecekte bunu değiştirip
değiştirmemek, sadece senin elinde.
· Şimdi seni
teşvik eden, destekleyen ve daima senin yanında olan bütün insanları tekrar
listele. Bunlar azınlıkta olsalar bile; daima yanımızda bizi koşulsuz
destekleyen birisi vardır. Bir düşün bakalım. belki bu arkadaşını çoktan
unuttun ya da yaşamında başka önceliklerin var. Belki o arkadaşın hep
yanındaydı ama sen onu gözden kaçırdın ya da bu “dostluğun” farkına varamadın.
· Şimdi seni
destekleyen ve seni hayatında ileriye götüren bu insanlara öncelik vermeye ve
onlara daha fazla zaman ayırmaya karar ver.


********************************************


KONTROL SENDE kitabımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?

KENDİ KENDİNİZİN YAŞAM KOÇU OLUN


*******************************************
Anlaşabildiğin,
seni takdir eden ve sana saygı duyan insanlarla beraber ol.
· Eğer böyle
insanlar tanımıyorsan, düşünsel rezonans alanından yararlan.
· Senin
kapasitenin farkına varacak böyle insanlar olduğunun farkında ol.
· Ve bu
insanların senin yaşamına artık gireceklerine emin ol.
· Ama her şeyden
önce kendi gücünün farkına var.
· Kendini
saymaya, sevmeye ve kendine takdirle yaklaşmaya başla. Buna ne kadar özen
gösterirsen, çevren de o kadar hızlı değişecektir.
· İstenen
rezonans alanına girmenin en hızlı yolu, başkalarını isteklerine ulaşmaları
için desteklemektir. Ne kadar çok verirsen, o kadar çok alırsın.
Benzerler birbirini çektiği için, çevrende senin cömertliğini yansıtan ve
seni destekleyen insanları bulman hiç uzun sürmeyecektir.
Rezonans
alanına yönel.
Tabii ki yukarıda bahsettiklerimiz, isteklerinin
gerçekleşmesi için ailenden ve arkadaşlarından vazgeçmen gerektiği anlamına
gelmiyor. Söylenmek istenen şudur: arzuladıklarına kavuşabilmek için, onların
başka insanlar için gerçekleştiği rezonans alanlarına daha fazla yönelmen
gerekmektedir. Aksi halde, istek cümlelerinle, resimleme gücünün yardımıyla ya
da bazı fiziksel egzersizlerle titreşim enerjini yükseltmeyi başarsan da
çevrende sırf senin isteklerinin gerçekleşeceğine inanmayan ve arzularındaki
gizli gücü göremeyen insanlar olduğu sürece, oluşturduğun rezonans alanı
sürekli bozulacak, frenlenecek ya da tamamen yıkılacaktır.
Tüm kapılar sana açık. Her zaman açıktı.
Tek yapman gereken kapıyı azıcık aralayarak enerjinin sana doğru akmasını
sağlamak. İsteklerinin gerçekleştiği yerlere yönel. Zira burada bizi, çift
kazanç bekliyor; isteklerimize olan yakınlığımızdan dolayı özel bir yardımcı
daha kazanıyoruz, yansıtıcı ayna nöronlarımızı…
Yansıtıcı Ayna Nöronlarından Gelen Hediye
Parma Üniversitesi nörologları, Giacomo Rizzolatti
öncülüğünde 1990 yılında ilginç bir fenomen gözlemlediler. Nörologlar,
beynin bazı bölgelerinin, motorik hareket akışına ait anıları kaydederek
bunları tekrarlayabildiğini keşfetti. Hem de bu hareketleri yapan kendisi
olmadığı halde. Bu beynin hücrelerinin faaliyete geçmesi için, sadece bir işin
yapılışını izlemek yetiyor.
Beynimiz belli hareket süreçlerine ait anıları
kaydediyor. Bunları gerçekleştiren biz olmasak bile.
Bu veri, bilim adamları için tamamen yeni ve
şaşırtıcıydı. Sadece bakmakla edinilip kaydedilen bu anılar, bize, daha önce
hiç yapmadığımız ya da öğrenmediğimiz halde benzer faaliyetleri gerçekleştirme
imkanı veriyor. Aslında  bu konuyla ilgili hiçbir tecrübemiz yokken, bu
faaliyeti gerçekleştirmek için ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Bu şaşırtıcı
durum, beynimizde bulunan bir grup nöronun sayesinde gerçekleşiyor. Bunları
“Ayna Nöronları” olarak adlandırıyoruz. Bu nöronlar iki durumda, birincisi,
kendimiz ip üzerinde yürüme gibi alışık olmadığımız bir takım eylemleri
gerçekleştirirken; ikincisi, çok ilginçtir ki, ip üzerinde yürüyen ya da
alışılmamış başka bir şey yapan birini izlediğimiz zaman faaliyete geçer. Demek
ki ayna nöronları bize, başkalarında gözlemlediğimiz eylemleri kavrama becerisi
sağlıyor. Örneğin; kendimizi bir sporcuyla özdeşleştirdiğimiz zaman, onun
heyecanını paylaşmaya başlarız. Farkına varmadan, sanki kendimiz yaşıyormuşçasına
olayların içine çekiliriz. Heyecanlıyızdır, kontrolden çıkarız, duygularımıza
hakim olamayız, bağırır, hoplar, zıplar, güler, üzülür ya da çığlık atarız.
Olanlara bütün varlığımızla iştirak ederiz. Demek ki ayna nöronları bize
başkalarının yaşadıklarını kendimize uyarlama imkanı veriyor.
· Eğer bir konuda
kabiliyetimizi geliştirmek istiyorsak, yapmamız gereken tek şey, başkalarının
bu konudaki becerilerini dikkatle izleyerek, edindiğimiz bilgileri kendi
tecrübe dünyamıza aktarmaktır.
· Ayna nöronları,
alıştığımızdan çok daha hızlı ilerleme kaydetmemizde yardımcı olur.
· Tabii ki bu
ilerlemeler eyleme dönüştürülmelidir. Ayna nöronlarının yaptığı “ilk adımı”
atmaktır.
Eğer
gözlemlediğimiz eylemleri zihnimizde kendimize uyarlarsak, daha sonra dönüp
faydalanabileceğimiz anılar olarak kaydedilirler.
“Zaferin” Rezonans Alanını Oluşturmalıyız
Ne kadar yoğun olarak hedefe odaklanır, ne kadar yoğun
olarak “zafer”i düşünür ve zihnimizde canlandırırsak, o denli kusursuz bir
rezonans alanı oluşturarak diğer insanlara yollarız. Böylece, hedefimize
ulaşmamıza yardımcı olacak her şeyi yaşamımıza çekeriz. Ayrıca bedenimiz de
kendini arzu edilen sonuca hazırlar. Artık günümüzde, zihin gücümüzü doğru
yönde kullanarak, beynimizde bir nevi “sinirsel bağlantı arşivi” oluşturabileceğimiz
gerçeği biliniyor.
Bu açıdan baktığımızda, zihinde canlandırmanın
etkisini daha iyi anlayabiliyoruz. Hayal gücümüz sayesinde, istediğimiz
durumları zihnimizde canlandırdığımız zaman, rezonans alanımızı en uygun hale
getirir, aynı zamanda isteğimizin gerçekleşeceğine olan inancımızı da
kuvvetlendirmiş oluruz. Bununda ötesinde ayna nöronlarımızı harekete geçirerek,
normalde sahip olduğumuzdan çok daha fazla bilgiye sahip oluruz. Beynimiz,
zihnimizde canlandırdığımız konuda gerçekten de yeteri kadar tecrübe
edindiğimizi varsayar ve hangi durumda nasıl davranmamız gerektiğini bilir.
Böylelikle, çevremizi, kendimize olan güvenimizle, sakinliğimizle ve bilgimizle
etkileriz. Bedenimiz kendini güvende hisseder ve olaylar karşısında bir saniye
bile zorlanmaz.
Şahsen ben, önemli randevularımı önceden gözümün
getirerek, istediğim sonucu zihnimde canlandırmayı çoktan alışkanlık haline
getirdim. Böylece kendimi her zaman sakin, olaya hakim hissederek,
bocalamadan, olayların akışını kolaylıkla belirleyebiliyorum. Ayna nöronları
bunun ötesinde çok önemli başka bir görev daha üstlenir ve bize hepimizin
şimdiye kadar  mutlaka hissetmiş olduğu, başka bir duygu verir. Belki,
hiçbir şeyleri yokken birdenbire saygı ve servete kavuşan insanların
hikayelerini duyduğunda, hissettiklerini hatırlayabilirsin. Belki belli bir
süre için cesaretlenmiş, motivasyonun artmış ve onların başardığını, kendinin
de başarabileceğini düşünmüştün. Sende bu duyguların uyanmasını sağlayan da
yine ayna nöronlarıdır. Ayna nöronları, hayranlıkla okuduğun ya da duyduğun,
başkalarına ait başarı hikayelerini, sana ait tecrübeler olarak kaydeder. Bilim
adamlarının vardıkları sonuca göre, kendimizi biriyle ne kadar
özdeşleştiriyorsak ve arzularımız onunkilerle ne kadar benzerlik gösteriyorsa,
o şahsa ait tecrübeyi de o kadar yoğun hissedebiliyoruz. Bu yüzden başarı
hikayeleri, sınırlarımızı aşmamıza yardımcı olur. Aynı başarıyı elde
edebileceğimizi anlarız.
Başkalarının, görünüşte imkansız olan bir şeyi nasıl
başardıklarıyla zihnimiz meşgul olmaya başladığı anda, ayna nöronları faaliyete
geçer.
Ulaşmak istediğin şey her ne olursa olsun,
başkalarının ona nasıl ulaştıklarını öğren. Bu amaca ulaşmış kişilerin
hikayelerini oku, seyret ve analizini yap. Onların tecrübelerini özümse.
· Başarılı
insanların hayat hikayeleri ile ilgilen. Başarılı yaşam öykülerini konu alan
kitaplar oku, filmler seyret.
· Para sıkıntısı
çekerken, ekonomik özgürlüğe ulaşmış insanların hikayeleriyle meşgul ol.
· “Mucize”
denilen şeylerle ilgilen.
Bir engel
aramakla vakit kaybetme belki hiçbir engel yoktur. Franz Kafka
 Beynimiz Şekillendirilebilir
Beyin üzerinde yapılan araştırmalar bizleri bir kez
daha şaşırtıyor. Zira bilim adamları beynin değiştirilebilir olduğunu
keşfettiler. Beyin, iştigal ettiğimiz etkinlik doğrultusunda şekil alıyor. Bu
değişim sadece teorik anlamda değil, fiziksel olarak gerçekleşiyor. Beynimizde
olan bu değişim, meşgul olduğumuz düşünceler ve edindiğimiz tecrübelere göre
gerçekleşiyor.
Yapılan bir dizi deneyde, deneklerin daha önce
yapmadıkları faaliyetlerde bulunmaları sağlanılmış ve bunun sonucunda
beyinlerinde, bu faaliyetler için kullanılan bölgelerde, tıpkı sürekli
çalıştırılan bir kasta olduğu gibi, büyüme gözlemlenirken, beynin kullanılmayan
diğer bölümlerinde ise bir küçülme gözlemlenmiştir. Beyin, bu bölgelerde
gerçekten de hacim kaybetmişti. Bununla eş zamanlı olarak, kullanılan diğer
tarafta yeni sinapslar oluşmuş, buradaki enerji akışı hızlanmış ve yeni
otomatik düşünce zincirleri faaliyete geçmişti. Demek ki, beynimiz, belli bir
süre yeni bir şeyle meşgul olur ve yeni şeyler düşünürsek, ağ bağlantılarını
tamamen değiştirme ve sinir hücreleri arasında yeni bağlantılar kurma
yeteneğine sahiptir.
Yeni eylemler,
düşünceler ve inançlar kısa bir süre sonra güçlü birer gerçeğe dönüşecektir.
Beynimiz kendini buna göre ayarlar.
· Belirli bir
süre, belli bir şey düşündüğümüz, bir müddet belli bir işle uğraştığımız zaman,
beynimizin ilgili bölümü büyür.
· Beynin bir
müddet nadasa bırakılan, yani kullanılmayan kısmı ise küçülür.
İlgili bölgelerdeki sinir hücreleri (nöronlar), yeni elektriksel
sinyallerin ve böylece yeni bilgilerin daha hızlı ve kolay taşınabilmesi için
işlevlerini değiştirir. Bilim, beynin bu şaşırtıcı kendini tamamen
değiştirebilme yeteneği için bir isim buldu bile: Plastisite
Burada bizim için büyüleyici olan asıl nokta,
yaşamımızda her an yeni oluşumlar meydana getirebileceğimiz gerçeğidir.
Beynimiz, düşüncelerimizden etkilenerek, onlar doğrultusunda yeni sinir
hücreleri ve ağ bağlantılarını tamamen yeniler.
Ruhumuzu eğiterek geleceğimize istediğimiz şekilde yön
verebiliriz.
Demek ki, belli bir süre yeni şeyler düşünürsek,
beynimizin kullanılmayan kısımlarını geliştirebiliriz ve böylece geleceğimiz de
tamamen farklı gelişebilir.
· Yeni düşünme
biçimimiz ve eylemlerimiz sayesinde beynimizde yeni sinir hücrelerini faaliyete
geçirebiliriz.
· Sinir
hücrelerinin (nöronların) fonksiyonları değişebileceği, beyinde yeni
bağlantılar oluşturabileceği gibi, beynin kullanılmayan -mesela, endişe ve
olumsuz düşüncelerle ilgili kısımları- gitgide küçülerek, önemini yitirebilir.
· Hayatımıza
yepyeni bir yön verebiliriz.
· Düşüncelerimizi
belirli bir süre “istenilen” tarafa yönlendirirsek, inançlarımızı bile tam
anlamıyla değiştirebiliriz.
· İnançlarımız
değiştiği anda, yaşam tarzımız da değişecektir.
Tabii ki beynimizin kendini değiştirmek için biraz
zamana ihtiyacı var. Sinir hücreleri bilinçli olarak uyarıldıkları zaman, komşu
hücreyle bağlantı kurar, hem de birkaç dakika içinde. Sinir hücreleri “küçük
caddeler” inşa eder. Ama bu caddeler ulaşıma elverişli hale gelene kadar,
yani bilgi alışverişi mümkün olana kadar, bir gün geçmektedir. Max Plank
Enstitüsü’nün neurobiyologları, sinir hücrelerimizin, yeni yapılandırılmış
kontak noktaları vasıtasıyla bilgi iletişimi yapabilmek için yirmi dört saate
ihtiyaç duyduklarını keşfetmiştir. Öğrendiğimiz yeni bilgilerin yerleşmesi
zaman alır. İlk sekiz saat içinde beynimizde ilk önce küçük dallar oluşur. Bunu
takip eden saatlerde bu yapılandırmanın devam edip etmeyeceğine ve kalıcı olup
olmayacağına karar verilir.
Eğer yeni edindiğimiz bilgilerin kalıcı olmasını
istiyorsak, onu tekrarlamalıyız. Bu, bir öğrenme sürecidir ve sadece sık sık
tekrar yaparak bilgilerin beynimize yerleşmesini sağlayabiliriz. “Yapa yapa usta
olunur”. Affirmasyonları ve olumlu inanç cümlelerini neden oldukça sık
tekrarlamamız gerektiğini bu cümle ile de açıklayabiliriz.
İstemediğimiz
inançlarımızdan kurtulmanın yegane yolu, arzu edilen yeni inançlarla istikrarlı
bir şekilde meşgul olmaktır.
*
Bütün istek
cümlelerinin ve afirmasyonların hizmet ettikleri tek bir amaç vardı: Rezonans
alanımızın yeniden programlanması.
*
Yapılması
gereken şey, eski olumsuz inanç kalıplarını, yaşamımız üzerindeki etkileri ile
birlikte devreden çıkarmak ve olumlu yeni rezonans alanları
oluşturmaktır. 

Rezonans Kanunu – Pierre Franckh




************************************************


 Daha fazla yaratım aracı ve bilgi için kitaplarımı satın alarak hayatınıza  katkıda bulunmak ister misiniz?

Kontrol Sende – Çekim Yasası ve Bilinçaltı Dönüşüm Rehberi Kitabı – 2019 – 2 nci Baskı


 KONTROL SENDE
İzin Ver GELSİN, İzin Ver OLSUN
Çekim yasası ve Bilinçaltı Kayıt Dönüşüm Rehberi

Düzenlemiş İkinci Baskı

************************************************

Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabı

Daha İyi Bir yaşam için

BİLİNÇLİ YARATMA SANATI


******************************

Kitapları Temin İçin : cekimyasasi@hotmail.com

Tel/Whatsapp : 0 553 06 00 464

www.halissahiner.com


Similar Posts

3 Comments

  1. Yazı benim değil. Rezonans Kanunu kitabından alıntı. Kitabı almanızı tavsiye ederim.

  2. İlginç ve ilginçliği kadarda geceklın ta kendisi de bunu başarmak İcın ozumuzdekı Buyük zaatlarda bulmak mumkün HZ mevlananın mesnevısını okumak.HZ Suleyman celebının mevludı şerıfını HZ muhıddını arabının eserlerini eyer iman ederek anlıyarak okursan bak neler olur seyret ha parayı bulamazsın bulacaklarını hafızalar almaz cook sabırla tekrar tekrar okuyup eksiksiz anlamak Sart dünya nımetı İcın sızın yol geçerli yaşamın varıdatı ılahıyenın ne olduğunu anlamak içinde dediğim yolu deneyin haaa kuran dakı dini çok ıyı bilin yaşanan yaşatılan dini degil. Bunuda aşın aşın uzerinde düşünün kuranın dediklerini anlamaya çalışın butün kitaplar sızı ve gercegınız kuranı anlatır sizde bir enamsınız saygılar

Comments are closed.