An’da Olmak.
“Yaşamak nedir?” diye hep sorarız kendimize ve görürüz ki bir dizi deneyimden ibarettir.
Yaşarken yaşamak ya da “mış” gibi yapmak, karın doyurmak, dışarıda bir şeyin peşinden koşmak, düşüncelerimizi takip etmek, roller yapmak duygularımıza dokunmadan… Kısacası var olurken yok olmayı deneyimlemek.
Oysaki deneyim sadece ol’an dan ibarettir. Deneyimlerimiz ve onların oluşumu ve anlamları kelimenin içinde gizlidir ve her bir deneyimimizi ifade ederken aynı şeyi tekrarlar dururuz farketmeden. Ol’an , ol’an…Sarfettiğimiz sözcüklerle kendimize sesleniriz aslında ; anda ol, anda ol, anda kal!
Peki ne oluyor da biz an’da olamıyoruz.. Bizi kim yönetiyor? Neleri farketmiyoruz?, Neleri kaçırıyoruz?
An’da ol’mak, yaşadıklarımızın farkındalığında ve hissettiklerimizi yaşayarak ve olan’ı görerek geçirdiğimiz süreçtir. Sadece gözlemci konumunda olmak, farkındalık içinde eylemde olmak demektir.
Ol’an sadece olandır. Olanın iyisi kötüsü olmaz. Olanda hayır ya da şer aranmaz. Sadece olmuştur, olmaktadır.
Olanda anlam peşinde koşan zihindir, egodur. Ifadelerimizde kullandığımız sıfatlar olanı olduğu gibi anlamamıza izin vermez. Herkes kendi algı filtresinin sonuçlarını ifade eder.
Çok güzel, çok kötü, harika, fena değil, çok güzel, çok çirkin. Bir de düşüncelerimizi duygularla bağlantılandırırsak işte o zaman olan’ı tamamen kaçırmış oluruz.
Zihin arzularımızın yuvasıdır. Arzularımız başı sonu olmayan taleplerin bileşkesidir. Zihin sürekli bir başlangıç ya da son arar oysaki ne bir başlangıç ne de bir son vardır. Bir arzu başlar, biterken bir diğeri kendini gösterir, düşünceler onlara eşlik eder ve bu böyle devam eder gider ve zihin başka türlüsünü bilmez. Tüm arzular beklentilerimizle beslenir.
Zihnin; sürekli talepkar ve tatmin olmayan hali onun sürekli meşgul olduğu anlamına gelir. Düşünceler oradan oraya uçuşur durur. Eğer kişi farkındalık içinde değilse sürekli talepler peşinde koşan zihnine mahkûmu olur. Kendi içi ile olan bağlantısını hissedemez sadece zihninin arzularını besler. Hissettiği duygular çoğunlukla olumsuz duygulardır. Korku, endişe, kaçırmışlık duygusu, kaybetmişlik duygusu, huzursuzluk, telaş, tatminsizlik duyguları tekrar tekrar yaşanır. Buna karşılık mutluluk duygusu andadır ve geçicidir. Çünkü zihin arzularıyla ilgili bir hedefe ulaştığında yine aynı soruyu sorar “ Şimdi ne olacak? ” Sürekli bir hareketlilik söz konusudur.
Kişi kendi içindeki hakikate dokunamaz, zihne odaklı kaldığı için de zihnin getirdiği ataleti yaşar. Yaşadığı olumsuz duygular ataletin sonucudur. Hareketsiz ve durağan, bir o kadar cesaretsiz, korkak ve endişeli… Yani yaşarken yaşadığını hissedemediği için yokluğunu deneyimler insan.
Oysaki olanı olduğu gibi kabul etmenin özgürlüğü ve teslimiyetinin ardında “Ben neyi eksik yaptım ” ya da “ Simdi ne yapabilirim” gibi eylemler vardır. Eylem anında sıkıntı, stres, üzüntü, endişe, korku yoktur. Sadece ol’an’ın farkındalığı, içsel istek ve coşku ve sevgi vardır. İnsan duygularını hissederek var olduğunu deneyimler.
İşte ol’an’ın içinde akmak var olmak, var olabilmek demektir. Yok oluş zihnin oyunudur sadece. Ve varoluş farkındalığı içinde bir bakarız içimizdeki güçle sevgi olmuşuz, her şey olmuşuz, aşk olmuşuz.