|

Evrenin yasalarını Anlamak ve Refah İçerisinde Yaşamak

Büyük bir enerji denizinde, evrenle bütün olan insanda bir enerjidir. Ancak insan sürekli duyguları ve düşünceleri ile farklı enerjiler üretebilmekte ve bu şekilde hem kendisini, hem evreni etkileyebilmektedir. Sürekli olumlu duygular üreten bir insanın hayatının çok harika olacağını ve sürekli iyi şeyler yaşayacağını ya da sürekli olumlu olasılıklara odaklanan bir insanın sürekli olumlu olasılıkları yaşayacağını bu noktada düşünebilirsiniz. Bu bir anlamda doğrudur ancak odaklanmanın gerçekte ne olduğunu anlamadan bunu başarmak mümkün değildir.

Birçok insan bana, sürekli olumlu şeyler düşünüyorum, hep iyi olacak diyorum ama yine de başıma birçok kötü şey geliyor demiştir. Bir çok kişisel gelişim kitabını okuyan, birçok seminere giden, öğrendiklerini uygulayan ancak yine de hayatlarında anlamlı bir fark oluşturamayan birçok insan tanıyorum. Üstelik bu insanlar samimiyetle bir süre, öğrendiklerini uygulamış ve ellerinden gelen çabayı göstermiş insanlardır. Peki, o halde bir insan gerçekten hayatını nasıl değiştirebilir. Daha mutlu, daha başarılı daha şanslı, daha zengin olmak için gerçekten yapabileceği bir şeyler var mıdır? Bu sorulara yanıt vermeden önce Evrenin Yasaların ve İnsanın Gerçek Yapısını tanımak gerekmektedir.

para

Evrenin Yasaları

1- Çekim Yasası: Aynı frekansa sahip enerjiler birbirlerini çekerler şeklinde tanımlanabilecek bir yasadır. Bir kişi hangi enerji ile şarj olmuşsa, o frekanstaki enerjileri kendisine çekecektir. Bir kişinin bir enerji ile şarj olmasını sağlayan şey ise onun ürettiği duygu ve düşüncelerdir. Halk arasında ” Para, parayı çeker. “ sözü buna güzel bir örnektir. Bir kişi eğer olumlu ve güzel enerjilerle doluysa ve mutluysa yaşamına çekeceği enerjilerde yine olumlu ve güzel olacaktır. Yine halk ¬arasında” Kötü şeyler üst üste gelir” sözü de buna başka bir örnektir. Kötü bir deneyim yaşayan kişi bu deneyimin etkilerini üzerinde taşıdıkça buna uygun başka enerjileri kendisine çekmeye devam edecektir.

Bu yasadan çıkartılacak en temel sonuç sahip olduğumuz enerjinin mahiyeti yaşamınıza hangi enerjileri çekeceğinizi size açıkça gösterecektir. Eğer olumsuz, karamsar, depresif ve umutsuz bir durumdaysanız yaşamınıza çekeceğiniz olayların ne olacağını tahmin etmek için kâhin olmak gerekmez. Eğer sürekli korkular yaşıyorsanız, bu korkularınızla ilgili olayları hayatınıza çekme ihtimaliniz çok fazladır. Bu konuda daha önce hırsızlığa maruz kalanların, kalma ihtimalinin, hiç hırsızlığa uğramamış insanlardan daha yüksek olduğu ile ilgili istatistikler vardır. Bunun en önemli nedeni ise kişinin bu konuda sürekli endişeli enerjiye sahip olması ve bu endişelerinin de yeniden bir hırsızı hayatına çekmesidir. Çekim yasası hayatımızın her alanında sürekli olarak iş başındadır ve yaşamımızda bir çok olayı aslında hayatımıza biz çekmişizdir.

2- Zıt Çekim Yasası: Zıt çekim yasası da, en az çekim yasası kadar önemli bir evren yasasıdır. Hepimiz çeşitli kişiliklere, özelliklere ve alışkanlıklara sahibiz. Eğer ben çok tertipli ve düzenli bir insansam, bu özellikler benim için önemlidir, tertipli olmaya değer veririm ve bunu iyi bir vasıf olarak tanımlarım. Ancak eğer herkes çok düzenli olsaydı o zaman benim bu özelliğim sıradan ve• doğal bir özellik olacaktı. Benim tertipli olmam aslında çevremdeki dağınık insanların varlığıyla değer kazanır. Bu durumda ben hayatıma birçok dağınık bir insanı çekebilirim. Burada işleyen çekim yasası değil, zıt çekim yasasıdır. Dağınık olan kişi, benim düzenli olmamın anlamını güçlendirmekte ve ne kadar bundan yakınırsam yakınayım, aslında bilinçsiz bir şekilde bir çeşit tatmin yaşamasını sağlamaktadır. İnsanların kendileriyle ilgili beğendikleri ve takdir ettikleri yönleri, alışkanlıkları ve huyları vardır.

Bu yönlerini takdir etmeye devanı etmeleri için, bu yönlere zıt insanların da var olması gereklidir. Eğer bir kişi çok fedakârsa ve bu yönünü içsel olarak takdir ediyorsa, çok bencil bir insanı hayatına çekebilir. Bu kişinin içindeki fedakârın var olması için bu bencile ihtiyacı vardır. Burada süreç bilinçli bir noktada işlemez daha çok bilinçsiz bir durum söz konusudur. Bu noktada bir danışanımın hikâyesini anlatmak isterim. Aysun, Kaan ile tanıştığında ondan ilk görüşte etkilenmişti. Kaan son derece konuşkan, kendine güvenen, güçlü biriydi, işinde başarılıydı ve Aysun’a karşı çok nazik davranıyordu. Kısa sürede birbirlerine aşık oldular ve ilişkilerinde bir sene bitmeden evlenmeye karar verdiler. Evlilik hazırlıkları başladığı zaman Aysun, Kaan’ın daha önce fark etmediği bir yönünü fark etti. Kaan neredeyse annesinin sözünden çıkmıyor, her istediğini yapıyor, evin eşyalarının bile annesinin seçtiği şeyler olmasını istiyordu. Oysa Aysun, kendi kararlarını kendi almayı seven bir insandı ve Kaan’ın da kendine güvenen yönlerine hayrandı. Oysa her konuda özgüveni çok yüksek olan ve ne istediğini bilen Kaan annesi söz konusu olunca, adeta küçük bir çocuk gibi davranıyordu.

Aysun bunu Kaan ile konuştu ama müstakbel eşi bu durumu çok normal kabul ediyor ve annesinin sadece onların iyiliğini istediğini, bazı kararları onun vermesinin normal olduğunu ve böyle küçük şeyler için annesini üzemeyeceğini söylüyordu. Aysun bir karar vermesi gerektiğinin farkındaydı, Kaan’ı seviyordu, evlenmelerine sadece bir ay kalmıştı ama bu durumda gelecekte ciddi sorunlar yaşayacaktı. Aysun ile bu konu üzerinde konuştuk ve annesi ile çocukluktan beri anlaşamadığını, zevklerinin, yaşama bakış açılarının çok farklı olduğunu anlattı. Yetişkin bir kadın olunca, hiçbir konuda annesine fikrini sormadığını, annesinin işlerine karışmasına izin vermediğini anlattı. Ancak arkadaşları ve dostlarından fikir alıyor, onlara değer veriyor ve sorunlarını onlarla paylaşıyordu, Aysun’un sorunu özellikle kendi annesiyleydi. Artık durum çok netleşmişti, Aysun, aileden bağımsız, kendi kararlarını kendi veren, kendi ayaklarının üzerinde duran içsel özelliklerini çok takdir ediyordu ve bunun tam tersi olan Kaan’ı hayatına çekmişti. Zıt Çekim yasası bir kere daha işlemişti.

Her kurban kendi katilini çeker yada her mağdur kendi zalimini çeker. Bu konuda sizinle internette yayımlanan bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Bu yazının zıt çekim yasasını çok iyi anlatacağını düşünüyorum.

Katil ve Kurban

Bazen hepimiz kendimizi yaşam karşısında kurban gibi görme eğilimine gireriz. Kurban gibi hissetmek; çaresiz, yalnız, haksızlığa uğramış ve zavallı durumuna düşmüş olarak kendimizi hissetme duygumuzdur. Kim yaşamı boyunca bu duyguyu yaşamamıştır ki. Hepimiz zaman zaman haksız yere incitilir, aşağılanır, yalnız bırakılır ve çaresiz kalırız. Sürekli karşımızdakini suçlarız ve bir gün yaptıkları için cezasını çekeceğine inanırız. Oysa her şey bu kadar basit midir? Gerçek’ten kurban olmak bir şansızlık sonucu başımıza gelen bir şey midir?

Bence kurban olma duygumuz, katil olma duygumuzdan aldığımız intikamdır. Hepimizin içinde bir katil yaşamaktadır ve bir de kurban. Katil yaşamın bazı alanlarında ortaya çıkmıştır, birilerine haksızlık yapmış, birilerinin canını yakmış, birilerinin hayallerini, duygularını bilinçli yada bilinçsizce öldürmüştür. Sonra köşesine çekilmiş ve kurbanın sahneye çıkmasını beklemektedir. Sonra bir gün kurban çıkar sahneye, biri onun canını yakar, haksızlığa uğratır ve acımadan duygularını öldürür. Katiline bakan kurban aslında içindeki katili görür, kendi katilinin gözlerinde. Sonra onun içindeki acımasızlığı fark eder, dehşeti ve karanlığı görür katilinin gözlerinde. Gördüğü aslında kendi içindeki katilin suretidir. Çok acı çeker ama çektiği acı katilin kendisine verdiği acı değildir, içindeki katil ile yüzleşmenin acısıdır. Katilini seven kurbanlar vardır, onu çok sevdim derler ama o benim canımı yaktı. Sever elbette o içindeki parçasıdır, aslında sevdiği içinde yaşattığı katildir. Yine kaçmaya çalıştığı da odur. Kendisine ne kadar acı verdiğini göstermeye çalıştığı da dışındaki katil değil, içindeki katildir.

Ne zaman kendimizi kurban gibi hissedersek bilmeliyiz ki içimizdeki katili görmüşüzdür. Canımızı yakan bize gelmiştir, çünkü onun görevi içimizdeki katili bize göstermektir. Acı çeken kişi aslında kendisine acı çektirenden değil, içindeki katilden acı çeker. Eğer içinde o katil olmasaydı, dışında onun dehşet saçan gözlerini görmeyecek, acımasız sözlerini duymayacaktı. Kişi içindeki ile yüzleşmek için kendi seçer bilinçsizce katilini. Seçer ve yaşamına alır, sonra onun katliam ile yüzleşince acı çeker. Acının kaynağı dışındaki katil değil, içindeki katildir.

İçindeki katil ile yüzleşince anlar acı vermenin anlamını, canını yaktıklarının duygularını ve değişmeye başlar bilinci. Artık anlamıştır içindeki katilin ölmesi gerektiğini, içindeki katili öldürtünce artık kurban olmaktan da kurtulmuştur. İçindeki kurbanı öldüren katil ise katil olmaktan kurtulmuştur. İkili ilişkilerde acı veren kendi kurbanlığından, acı duyan ise kendi katilliğinden kurtulmaya çalışıyordur. Sonuçta acı duyan kişi katilini öldürendir, acı veren ise kurbanını.

3- Onaylanma Yasası: Her insan düşüncelerinin ve inançlarının onaylanmasını bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde ister. Ancak bu durum her zaman olumlu düşünceler ya da inançlar için geçerli değildir. Bazen hiç istemediğimiz bir sonucun onaylanması da bizi mutlu edebilir. Ben sana demiştim kalıbı buna en iyi örnektir. Kadın kocasına, balığa gitme, çok yağmur yağacak der, kocası hastalıktan yeni iyileşmiştir ve kadın onun sağlığını içtenlikle düşünüyordur. Adam yine de karısını dinlemez balık tutmaya gider, gerçekten yağmur yağar ve ıslanan adamın akşam tekrar ateşi çıkar. Bu duruma kadın hem üzülür, hem de ben sana demiştim beni dinlemedin bak ne oldu derken, olayların onu onaylamasının, hazzını bilinçsiz bir şekilde yaşar.

Eğer bir insan 40 yaşından sonra iş bulamayacağına inanıyorsa, iş aramasına rağmen iş bulamaması onu hem üzecektir, hem de bir taraftan, bilinçaltı bir düzeyde, haklı çıkmaktan keyif alacaktır. Onay yasası da diğer yasalar gibi hayatımızı birçok açıdan etkilemektedir. Gerçek inançlarınızın sürekli onaya ihtiyaç duyduğunu ve gerçek bir değişimin inançları değiştirerek mümkün olabileceğini bilmek, değişim için en önemli adımlardan biridir. Aksi halde onaylanma yasası siz istemeseniz de, bilinçaltınızda çalışacak ve yanlış, hatalı, zararlı inançlarınızın onaylanması için gereken olayları oluşturacaktır.

Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabım İçin lütfen aşağıdaki linke tıklayınız

4- Baskılama- Açığa Çıkma Yasası: İnsanların bilinç düzeyinde çözümleyemediği ya da farkına varamadığı her olumsuz duygu, bilinçaltına bastırılır. Kişi bilinçaltına bastırdığı bu olumsuz duygunun farkında değildir ancak bu duygu, sürekli açığa çıkmak için uygun koşulları beklemektedir. Hatta kişi bilinçsizce bu duygunun açığa çıkması için gerekli koşulları kendi hazırlamaktadır. Örneğin yoğun saldırganlık duygularını baskılamış bir insanın, gece yolda bir hırsızla karşılaşması ve bu hırsız ile kavga etmek zorunda kalması, bilinçli olarak seçtiği bir şey değildir. Ancak saldırganlık duyguları, bir şekilde açığa çıkmak istemektedir ve kişi bilinçsizce o saatte, o sokakta olarak, o hırsızla karşılamayı seçmiştir. Aynı şekilde bastırılmış korkularda, ortaya çıkmak için uygun zemini aramaktadır. Sürekli işini kaybetme korkusunu bastıran bir adanı, bilinçsizce işine geç kalacak bahaneleri bulacaktır. Bir gün araba bozulacaktır, bir gün uyuyakalacaktır, bir gün büyük bir hata yapacaktır. Elbette kişi bunları bilinçli yapmıyordur, bilinçaltı bastırılmış, duygunun, korkunun, acının ortaya çıkması için, kişiyi etkilemektedir. Bu noktada refah ile ilgili baskıladığımız korkularımızı bilmeden ve bunları kontrollü olarak açığa çıkartmadan, yaşamınızda gerçek bir refah duygusu oluşturmamız mümkün olmayacaktır.

Bilinçaltı ve Yaşamımız.

İnsanın temelde 3 tane farklı bilinç durumuna sahiptir. İlk olarak farkında olduğumuz, akılcı, denetimini kolaylıkla sağlayabildiğimiz ve bazen de sadece ondan ibaret olduğumuzu sandığımız ana bilincimiz vardır ki buna kısaca bilinç ya da şuur deriz. Bu kişiliği, egoyu gösteren kontrol edebildiğimiz zihinsel alanımızdır.

İkincisi ise farkında olmadığımız, neleri içerdiğini ya da içermediğini herhangi bir duyumuzla yada bilincimizle algılayamadığımız, bilinçten ve 5 duyudan direk bilgi, emir alan ancak farkındalık alanımızın dışında kalan bilinçaltımızdır.

Sonuncusu ise yüksek benlik ya da üst benlik dediğimiz bilinçaltı gibi farkındalık alanımızın dışında olan ancak ruhsal çalışmalarla farkındalık sağlayabildiğimiz, kısaca içimizdeki bilge olarak tanımlayabildiğimiz bilinç durumudur.

Bilinçaltımız bizim sadık bir hizmetçimizdir. Bizim verdiğimiz talimatları alır ve koşulsuz olarak uygulamaya başlar. Bilinçaltımıza talimatları çoğu zaman farkına varmadan veririz. Bu da bilinçaltımıza bir emir verirken istemediğimiz şeyleri emretmemize yol açabilen en önemli noktalardan biridir.

Kontrol Sende Kitabım için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız

Bilinçaltınıza bir talimat gönderdiğiniz zaman hemen bunu emir kabul eder ve bunu gerekleştirmek için çalışmaya başlar. Bilinçaltımız mıknatıs gibidir. Kendi inançlarını yansıtan şeyleri çeker. Eğer bilinçaltınız yaşamınızın zor geçeceğine inanırsa, gerçekten yaşamınız zor olacaktır. Karşılaşacağınız olaylar ve insanlar hayatımızı zorlaştıracaktır. Eğer bilinçaltınız paranın zor kazanılacağına inanırsa, para zor kazanılacaktır. Bilinçaltınızdaki inançlarınızın ne olacağını büyük ölçüde belirleyen şey sizin ona verdiğiniz bu talimatlardır. Bugüne kadar bilinçaltınıza yanlış inançlar yerleşmiş olabilir. Ancak bugünden sonra bunu değiştirmek sizin elinizde. Eğer yaşamınızda bolluk bereket yoksa bilinçaltınızda olabilecek temel yanlış inançlar şunlardır;

• Ben iyi şeyleri hak etmiyorum.

• Ben değerli değilim

• Para kirli bir şeydir

• Parayı sevmiyorum, önemli olan başka şeyler var

• Çok paramız olursa eşim beni terk eder

• Çok param olursa gerçek dostum olmaz

• Ben zengin olacak kadar yeterli değilim.

Bu ve bunun gibi birçok yanlış inanç bilinçaltınızın Evrensel Çekim Yasası gereği kendisine refahın zıttı olan yoksunluk durumunu çekmesini sağlayacaktır.

Bu inançların önemli bir kısmı henüz siz küçükken yani bilinciniz tanı gelişmediği zamanlarda bilinçaltına atılmış inançlardır. Genelde bu durumdan sorumlu olan anne babadır. Eğer ben bugün 40 yaşındaki Ayşe’ye sen yetersizsin dersem Ayşe bilinçli bir insan olarak buna istediği her tepkiyi verebilir. Bu telkini reddedebilir, kendini yanlış tanıttığını düşünerek düzeltmeye çalışabilir, benim iyi niyetimden şüphe edebilir yada bunu kabul edebilir. Ama Ayşe’ye annesi 5 yaşındayken aynı şeyi söylediyse henüz bilinci gelişmemiş olan Ayşe bunu aynen kabul etti ve bu inanç bilinçaltına yerleşti. Yıllar sonra Ayşe’nin bilinçaltındaki YETERSİZLİK inancı Evrensel Çekim Yasası gereği sürekli kendisini yetersiz hissedeceği durumları yaşamına çekmesine yol açacaktır. Bu yanlış inancın etkisi çoğu zaman dramatiktir. Sürekli evliliğinde yetersizlik duygusu yaşayan Ayşe’nin mutlu olması kolay değildir. İş yerinde sürekli kendini başkalarıyla mukayese edebilir ya da bir işkolik olarak kendine, kendini ispat etmeye çalışabilir. Ancak ne yaparsa yapsın bu yanlış inanç bilinçaltından silinip onun yerine” Ben yeterli bir insanım” inancı yerleşmedikçe bir türlü tatmin olamayacaktır.

Bir insanın bilinçaltı sadece çocukluğunda gelişen yanlış inançlardan etkilenmez. Kişinin farkına varmadan bilinçaltına verdiği talimatlar, başkalarının olumsuz telkinlerini kabullenmesi de en az çocukken yaşadığı olumsuz şartlanmalar kadar etkilidir. Sürekli kendisine ” Hayat çok zor” diyen bir insanın bilinçaltı bu telkini kabul ettiği anda kişinin karşısına birçok zorluk çıkacaktır. Yada çevresindeki insanlardan sürekli ” Ekmek aslanın ağzında” telkinini duyan bir insan, eğer kendini bu olumsuz telkinden koruyamıyorsa, bir süre sonra parasal zorluklar yaşamaya başlayacaktır.

Yaşamımızdaki Bolluk ve Bereket noktasındaki sorunların büyük bir kısmı bilinçaltınızdaki yanlış inançlardan kaynaklanmaktadır. Eğer şu anda mali durumunuzdan memnun değilseniz, yaşamınızda sevgi, mutluluk, dostluk yada sizin için önemli bir şeylerin eksikliğini hissediyorsanız bunun en önemli nedeni bilinçaltınızdaki hatalı inançlardır.

Bilinçaltı ve Evrensel Yasalar.

1. Bilinçaltı kendi kayıtlarına uygun olanları size çekecektir- Çekim Yasası

Çünkü duygularınız ve düşünceleriniz, sadece bilincinizden, değil, bilinçaltınızdan da etkilenir. Aynı şekilde sadece bilincinizi değil, bilinçaltınızı da etkiler. Eğer bilinçaltınızda ” Ben değersizim” inancı varsa, bu inanç, bilinç düzeyinde sizi etkileyecektir, kendinizi değersiz hissetmenizin dışında, size kendinizi değersiz hissettirecek insanları ya da olayları fark etmeden hayatınıza çekecektir. O gün, o partide çok hoş bir çok erkek vardır ama genç ve güzel kadın, kadınlara değer vermeyen, sadece birkaç günlük gönül maceraları yaşayan adamdan etkilenmiş, onunla tanışmış ve ona aşık olup, kısa bir süre sonra da terk edilmiştir. Böylece aslında değersiz olduğunu bir kere daha onaylanmıştır. Bilinçaltındaki değersizlik duygusu ona, değer vermeyen adamın hayatına girmesine neden olmuştur ya da bu adamı hayatına çekmiştir. Bu durumda bu kadının bilinçaltındaki değersizlik inancı değişmedikçe bu trajedi kendini tekrarlayıp duracaktır.

Sizin için gerçekten önemli olan kişilik özellikleriniz nedir? Düzenlilik, anlayış, empati, dakiklik, asillik, prestijli olmak, sevgi dolu olmak, tutumlu olmak, nazik olmak, özgür olmak yada başka bir şey…. Bilinçaltınız sizin için en önemli özelliklerinizi fark etmeniz için çalışacaktır. Bunu da çevrenizdeki insanlar yoluyla yapacaktır. Anlayışsız bir insan, sizin aslında ne kadar anlayışlı olduğunuzu, dağınık bir insan, sizin ne kadar tertipli olduğunuzu, bencil bir insan, sizin ne kadar fedakâr olduğunuzu, aldatan bir insan, sizin ne kadar sadık olduğunuzu fark etmenizi sağlayacaktır. İlişkilerinize bir bakın ve çevrenizdeki insanlarda neleri eleştirdiğinize dikkat edin, sizi rahatsız eden her şey aslında sizin değerli yönlerinizin var olması için gerekli. Eğer yalancılar var olmasaydı sizin dürüst olmanızın ne anlamı olurdu? Ya da öfkeli insanları görmeseydiniz, gerçekten sakin bir insan olmanızın bir değeri olurmuydu? Sizin için önemli olanı, sizin için doğal olan durumuna getirmedikçe ve ona yeterince enerji bağlamaktan vazgeçmedikçe zıtlıkların çekim yasasının her zaman işleyeceğini unutmamalısınız.

2. Bilinçaltımız inançları onaylamak için çalışır- Onaylama Yasası

Bilinçaltınız inançlarınızın desteklenmesi ve onaylanması için bütün gücüyle çalışacaktır. Eğer zengin olma şansım sadece piyangodan para kazanmak diye düşünüyorsanız, bilinçaltınız bunu onaylamak için, karşınıza bu inancınıza uygun deneyimler çıkartacaktır. Üstüne bir de bilinçaltınızda piyango zor kazanılır inancı varsa, zengin olma olasılığınızı artık rafa kaldırabilirsiniz demektir. Eğer erkeklere yada kadınlara güven olmaz inancına sahipseniz, bilinçaltınız, karşınıza güvenilmeyecek, erkekleri yada kadınları çıkartmak için ne gerekirse yapacaktır. Önemli olan sizin inancınızın onaylanmasıdır ve bunu yaparken bilinçaltı düzeyde sürekli yanlış adamları ve kadınları seçeceksiniz.

Bunun gibi bir çok örnek verilebilir. Ancak temelde süreç hep aynıdır, bilinçaltınız sizin inançlarınızın onaylanması için ne gerekirse yapacaktır.

3. Bilinçaltı bastırılmış duygularınızı açığa çıkartmak için çalışır – Baskılama- Açığa Çıkma Yasası

Bilinçaltınız bastırdığınız duygularınızın açığa çıkması için çalışır. Rüyalarda, simgelerle bu duyguları açığa çıkartır ancak rüyaların dışında başka yöntemleri de vardır. Bastırılmış bir korkunuzla sizi yüzleştirmek ve bu şekilde bunun bilinçaltınızdan çıkmasını sağlamak veya bastırdığınız bir yönünüzü size fark ettirmek için bu yönle ilgili deneyimler yaşamanızı sağlamak da bilinçaltının teknikleridir. Bastırılmış duyguyu ortaya çıkartmak bilinçaltının rahatlama mekanizmasıdır ve bunun için ne gerekirse yapacaktır. Eğer birinden çok hoşlandıysanız ve eşinizi aldatmak istediyseniz, ancak sonra ahlaksal nedenlerle bundan vazgeçerek bu duyguyu bastırdıysanız, bilinçaltınız bu duygunuzu size göstermek ve açığa çıkartmak için sürekli karşınıza, eşinizi aldatmanız konusunda sizi tekrar tekrar motive edecek, insanları ve olayları çıkartabilir. Bu durumda yapılacak şey, duyguları bastırmadan anlamak ve kontrollü bir şekilde dönüştürmektir. Aynı şekilde bastırılmış duygularla da çalışmak gerekir.

Gelelim bilinçaltı ile ilgili önemli bir diğer kavrama;

Suç ve Ceza

İşte size temel bir ilke;

Hiçbir suç cezasız kalmaz, tabi siz suçlamayı kabul ederseniz….

Küçük bir çocukken hepimiz yanlış bir şeyler yapınca cezalandırıldık. Ailelerimiz bizleri korumak için bir şeylerle korkuttular. İşlediğimiz her suçun bir cezası olduğunu ve bunun bedelini ödeyeceğimizi uzun yıllar içinde öğrendik hatta daha da ötesi bu konuda sağlam inançlar geliştirdik. Şimdi ise bilinçaltımız şuna tamamen inanıyor,bir suç işlersen bedelini ödersin … Ancak hepimiz için suç kabul edilen şeylerin farklı olması bu durumu etkileyen bir önemli bir faktör.

Eğer bir adam için annesini huzurevine göndermek, çok doğal ve normal bir davranış ise ve inanç sistemi buna uygunsa, annesini huzur evine gönderince, bu onun hayatında herhangi bir olumsuzluğa yol açmayacaktır. Annesine kendi bakması gerektiğine ve huzurevine göndermesinin çok kötü bir davranış olduğuna inanan başka bir adanı ise, bu inancına rağmen annesini huzur evine gönderir ise, hastalanabilir işini kaybedebilir ya da başına başka bir kötü olay gelebilir. İki adam da aynı şeyi yaptı ama birisinin hayatında herhangi bir değişim olmazken, diğeri aynı eylemden sonra birçok sorun deneyimledi. Bunun nedeni ise, kişinin kendi içinde onu cezalandıran inanç sistemidir. Bilinçaltınızda bir konuda suçluluk duyguları varsa bilinçaltınız mutlaka sizi cezalandıracak şekilde çalışacak ve hiçbir suç cezasız kalmaz inancını koruyacaktır. (onaylanma yasası)

Burada önemli olan şey, sizin için neyin kötü, yanlış veya suç olduğudur. Eğer yaptığınız herhangi bir şey sizin için suçsa, bilinçaltı için artık burada ceza süreci başlayacaktır ve sizin için ceza olarak en kabul edilebilir olası bir sonucu karşınıza çıkartacaktır. Bilinçaltı ile çalışırken suçluluk duygularını fark etmek ve bunlardan arınmak için de çalışmak gereklidir. Eğer para ile ilgili kendinizi suçlu hissettiğiniz bir inanca sahipseniz, hiçbir suç cezasız kalmaz ilkesi gereği, paranız olsa bile, bunun bedelini ağır bir şekilde ödeyebilirsiniz. Özellikle para sadece hırsızlarda olur, haranı karışmadan çok para kazanılmaz gibi bir inanca sahipseniz, bir gün çok zengin olsanız bile, bilinçaltınız çok parada mutlaka haram olur inancına sahip olduğu için, haram paraya sahip olma suçunun bedelini size ödetecek sorunlar yaşarsınız. Unutmayın, hiçbir suç cezasız kalmaz ama suçun ne olduğuna karar veren, sizin bilinçaltınızdır.

 

Halis Şahiner

Kontrol Sende Kitabım için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız

Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabım İçin lütfen aşağıdaki linke tıklayınız

Similar Posts