Düşüncelerinizin Kölesi mi yoksa Efendisi misiniz?

Düşüncelerinizi Doğru Programlayın

Televizyon kanalları ve gazeteler; değil çocukların, yetişkinlerin bile üstesinden gelemediği, tüm dünya insanlığını felakete sürükleyen konularla dolu. Savaş, hırsızlık, cinayet, şiddet, cinnet, tecavüz, dayak, işkence, intihar… Bir de büyük şehirlerdeki yaşam koşullarının getirdiği yoğun stres de eklenince depresyon kaçınılmaz oldu. Eczaneler antidepresan; dünya depresif, yılgın, bıkmış, yorgun insanlar bahçesi. Kafalarda yüzlerce sorun, binlerce soru ve uçuruma sürüklendiğini göremeyen insanlık.


Her şey önce düşünceyle başlar, sonra eyleme dönüşür. Uçak gökten zembille inmedi, on binlerce kilometre uzaklıkla görüntülü konuşmak önce düşüncede mümkün kılındı. Düşünmeden eylem olmaz.
Düşünmek, hayvan ve insanlara verilen en büyük bağışlardan biridir. İnsana ekstra olarak ne bilip bilmediğini bilme, düşündükleri üzerinde düşünebilme yetisi de verilmiştir. Ne mutlu ki düşünebiliyoruz.


Eylemsiz düşünce ise mümkündür. Bilindiği gibi her düşünce harekete dönüşmeyebilir. Düşünür; ama düşündüğümüzü yapmayız, aklımıza bir fikir gelir; fakat uygulamayız. Ya hayvanlar, onlar öyle mi? Hayvan bir şeyden korkarsa ya o şeye saldırır ya da o şeyden kaçar. İnsan ise çok zengin bir davranış repertuarı sergileyebilir. Örneğin, korktuğu şeyden kaçabilir, korkusuyla yüzleşebilir, korktuğu şeye iyi davranabilir, hatta sarılıp öpebilir onu, düşüncelerinin tamamen zıttı istikamette davranabilen tek varlıktır insan.


Bununla beraber iyi bir gözlemci; kişinin ne düşündüğünü onun beden duruşuna, yüz rengine, göz bebeklerinin büyüklüğüne, dudak rengine, ses tonuna-tınısına, konuşma içeriklerine bakarak anlayabilir. Dili korkmuyorum dese de beden her zaman dürüsttür ve bedendeki en ufak değişim düşünceleri ele verir. Çünkü, insan çevresine her an bedeniyle enerji yayar.


Enerji denen şeyi gözle görmesek bile bazı ortamlarda enerjimizin düştüğünü, balon gibi söndüğümüzü “Ne oldu bana buraya gelmeden önce ne kadar da iyiydim.” diyerek dile getirmişizdir. Bazı ortamlarda ise enerjimiz yükselir, berbat bile olsak sihirli bir el dokunmuşçasına toparlanıveririz. Demek oluyor ki, hem çevremizdeki enerjilerden etkilenir hem de enerjimizle çevremizi etkileriz.


Yayılan enerjinin kalitesini belirleyen şey ise, düşüncelerdir; yani akıldan geçenler, tutumlar, değer yargıları, inançlar, fikirler ve alışkanlıklar. O halde iyi şeyler düşünüyorsak bizden yayılan enerji de iyi olacaktır. Mevlana “İçinde sirke olan kaptan bal damlaması beklenmez, küpün içinde ne varsa dışarı sızan da odur.” diyerek düşüncelerin etkisini mükemmel şekilde özetlemiştir. Demek oluyor ki, ne düşünüyorsak oyuz.


Bir öğrenci düşünün “fizik formüllerini sürekli unutuyorum, matematikte dikkatsizce hatalar yapıyorum, konsantrasyonum hep bozuk, aslında çok çalışıyorum; ama yazılıdan önce hepsi uçup gidiyor, ders dinlerken aklıma hep başka şeyler geliyor, son yazılından kötü not almamam lazım yoksa sınıfta kalacağım” diyor.


Ya da kilo vermek isteyen birini düşünün “su içsem yarıyor, ne yesem kilo alıyorum, kilo almak istemiyorum, çikolata yemek istemiyorum; ama sürekli canım istiyor, hamur işi yemeyeceğim diyorum yine kendimi pastanede buluyorum.” diyerek düşüncelerini dile döküyor.


Unutuyorum, dikkatsizce hatalar yapıyorum, konsantrasyonum hep bozuk, hepsi uçup gidiyor, aklıma hep başka şeyler geliyor, ne yesem kilo alıyorum, kilo almak istemiyorum…” diyerek sayısız çarpık ve yanlış düşünceler ürettiğini ve ürettiği düşüncelerin esiri olduğunu fark edemeyen, kendini sabote eden tek canlı insan.


500 milyarınız olsa ne yapardınız sakın düşünmeyin, lütfen bu konuya kafa yormayın.
Annenizin sakalları olsa kime benzerdi aklınızdan böyle şeyler geçirmeyin, hayal bile etmeyin.

Bu yazının kalan kısmını lütfen okumayın.
Yoksa hala okuyor musunuz? Niye? Okumayın yazısını okumadınız mı?
Kelimeler bu kadar değerli. Düşünme dersek düşünülür, okuma dersek okunur, hayal etme dersek edilir. Çünkü beyin kelimedeki olumsuzluk ekine değil kelime köküne tepki verir. Düşünme denildiğinde “me” olumsuzluk takısı algılamaz düşün olarak algılar. Okuma denildiğinde “ma” takısını algılamaz oku algılar.

“Bu kadar kafana takacak ne var üzülme lütfen” denildiğinde gerçekten kafaya takmadınız mı? “Tamam ya ağlama” denildiğinde ağlamadınız mı? “Beni bırakma, terk etme, gitme” dediğiniz kişiyi yanınızda tutabildiniz mi? Ne demek istediğimizin, aslında ne dediğimizin ne kadar farkındayız?


Sözcüklerle konuşur, sözcüklerle anlaşır, sözcüklerle düşünürüz. Hem çevremize hem kendimize kullandığımız sözcüklerle yön veririz. Doğru sözcükleri seçmezsek istediğimiz yönde davranmamız kolay olmayacaktır. Ne yapmak istiyorsak, düşüncelerimizi yapmak istediğimize göre programlamalıyız. Farz edelim bir futbolcusunuz. Top ayağınıza geldi. Gol atmak üzeresiniz. Topa vurdunuz, gol olmadı. Top kornere çıktı. Maç sırasında birkaç kez daha gol pozisyonları yakaladınız ve yine olmadı. Maç sonrasında yaşayacağınız psikolojiyi düşünebiliyor musunuz? Diğer maça nasıl hazırlanırdınız? Kendinize neler derdiniz? Beyninizi nasıl programlardınız? “Bir daha ki maçta aynı hataları tekrarlamayacağım, topu kornere ya da taça atmayacağım. “ diye kendinizi şartlandırırsanız neler olabileceğini sanırım hayal edebiliyorsunuzdur. Muhtemelen top yine korner-e ya da taç-a çıkacak; çünkü beyninizi topu kaleye atmaya değil, kornere atmamaya programlamış olurdunuz. Yani bilinçdışı, kalenin içine değil, kornere kilitlenmiş olur.


Formülleri sürekli unutuyorum, bu dertten muzdaribim diyen de aslında unutmamak isterdim demek istemiyor mu? O halde formülleri rahatlıkla ezberlemek ve gerektiği zaman hatırlamak isterim demesi, formülleri sürekli unutuyorum demesinden daha faydalıdır. Kilo almak istemiyorum diyen kişi de kendini maalesef kilo almaya şartlandıracağından, kilo vermek istiyorum demesi kendi selameti açısından daha doğru olacaktır.


Kullandığınız sözcüklerin beyninizi neye yönelttiğine dikkat edin. İstemediklerinizi değil, istediklerinizi dillendirin. Beyniniz ancak doğru mesajı kavradıktan sonra size hizmet edecektir. Bunun gibi “İş bulmam imkansız” cümlesini dilinden sökemeyen kişi, kendisini düşüncede sınırladığını kavrayamazsa, kehaneti kaderi olur.


Düşüncelerimiz bizi, ailemizi ve çevremizi bu denli etkiliyorken bize düşen önce içimize dönmek, zihnimizde dolanan düşüncelerin farkına varmaktır.

Düşünce içeriklerimizi yakalamak için her zaman uygulanabilecek küçük; fakat kapsamlı bir egzersizle başlayabilirsiniz. Örneğin film izlerken, arkadaşlarınızla sohbet ederken, gazete ya da kitap okurken, dikkatinizi konuşulanlar veya yazılanlar hakkında neler düşündüğünüze, onayladıklarınız ya da onaylamadıklarınıza yöneltebilirsiniz. Tek başınızayken düşüncelerinize odaklanmanız, hatta onları yazmanız da mümkün. Eğer bu küçük egzersizi uygularsanız kısa süre sonra çok büyük faydalar sağladığınızı fark edeceksiniz.


Fark etmediğimiz bir şeyi değiştiremeyiz. Bununla beraber fark etmek değiştirmek için yeterli değildir, değiştirmek gerektiğine inanmak gerekir. Nasıl ki evdeki düzensizleri fark ederek eve bir çekidüzen vermek gerektiğine inanıyorsak, düşüncelerimizdeki düzensizlikleri de fark ederek onlara da bir çeki düzen verebiliriz.

Bireysel Danışmanlık

Kontrol Sende Kitabım için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız

Bilinçli Yaratma Sanatı Kitabım İçin lütfen aşağıdaki linke tıklayınız

Similar Posts