Ruhsallığın Egosu


 Bilmek OLMAK DEĞİLDİR
Ego kelimesini
derinden incelemeye aldığımda iletişimde bulunduğum çevreye de ego ile ilgi­li
araştırmaları çeker hale gelmiştim. İnsanların yaptığı her harekette altındaki
egoyu görmeye çalışıyordum. Hatta ileri giderek onların egoları olduğunu
söylüyordum. Çünkü öğrenmiştim. Onları egolarından vurmaya çalışmak fikri her
ne kadar ego olsa da bilgimin arkasına sığınıp bunu silah olarak kullandığım
durumlar oldu.

Tersini de
yaşadım. İnsanlar benim egolarım olduğunu, bir şeyleri yenemediğimi söylediler.
Bu canımı acıtan bir şey oldu zaman zaman. Yaptığımın karşılığını alıyordum.
Ama bunu göremiyordum. Ego hakkındaki bilgilerim bile kendi egosunu oluşturmuş
insanları egolarından vurmaya çalışıyordum. Ve biri beni vurmak istediğinde
tepki veriyordum. Egolarımın olduğunun söylenmesi bana küfür gibi geliyordum.
Yani aynı olayın iki zıt kutbuda beni tetikliyordu… Ne mutlu ki böyle
şeylerim yok artık…

Ruhsallığın
egosunu daha çok dini olarak gözlemlemekteyiz. Yaratıcının istediği gibi olamayan
insanların, “yaratıcıyı istedikleri şekle dönüştürmeleri” sonucu savaş, ayrım,
terör hoşgörüsüzlük yaşanmaktadır. Bu toplum­daki “öğrenilmiş” yani “gelenekçi
din” anlayışından doğmaktadır. Bu konuyu birinci bölümde yazdığım “Kişisel
tutumlar” konusuyla bağlantılı olarak düşünmeniz ne dediğimi size daha rahat
anlatmaya yetecektir.
Yine yakın
bulunduğum çevrede kendine karşı samimi olmayan insanların kitaplardan
öğrendiği ruhsal terim­leri komik bir şekilde ağızlarına sakız etmektedirler.
“Farkındalık, enerji, öz benlik, Ego, vb” gibi terimleri çokta klişe cümlelerle
duyuyoruz. Hatta sizinde çevrenizde vardır. Oysa beden dilleri, bakışları
içlerinde yaşadıkları acıyı ele vermektedir. Sırf içindeki acıları bastırmak
için bu tür konularla ilgilenen insan sayısı çok fazladır.
Ego dini
olarak NEFS kelimesi ile da bağdaştırılabilir. Zaten dini bilgileri yüksek olan
bir kişi eğer egonun temel dinamiklerini de tanırsa ne demek istediğimi
anlayabilir. Ama bilmek ve olmak bir değildir. Yani dini bilgileri fazla olan
biri iyi bir dindar olamayacağı gibi Egoyu çok iyi anlatabilen birinin egoları yoktur
diyemeyiz. Biri o olayı çok iyi anlama ve anlatma yeteneği iken diğeri de
olayın kendisinin deneyimlen mesi ile alakalıdır. İkisinin arasında Siyah ve
Beyaz kadar fark olabilir.
Bilmek ve olmak
Hiç düşündünüz
mü? Bilgi gerçekte Güç müdür ?
Sigaranın
zararlı olduğunu ve sonunda ölümcül hastalıklara dönüşeceğini bile bile
sigaranın içilmesi, Etrafta onca diyet listesi ve spor salonu olmasına rağmen
hala düzensiz beslenme ve obezite sorunu yaşamak, öfkenin yıkıcı ve zararlı
olduğunu bile bile sonra binlerce kez pişman olmasına rağmen birinin canına
kastetmek… Bunun sebebi her zaman bilginin yerine duygularımızın
kazanmasıdır. Bu tür şeyleri yapmayan kişiler “bak bilgi kazandı” diyebilirler.
Saydığımız şeylerle ilgili duygusal bağ oluşmasa bile hayatta tepki verdiği ne
varsa altında bilginin değil duygunun yattığını görebiliriz. Duyguların önemini
bilmek onları dönüştürebilme şansını verir. Duyguların egolarımızla birebir
bağlantısı vardır.
Duygular
Geldik en
önemli konuya… Duygular… Duyguların hayatını belirler… Bu kadar kısa ve
net…
İnsanoğlu
duygu taşıyan bir varlıktır. Bunu bilinçli ve bilinçsiz yaparlar. Daha yüksek
oranda bilinçsiz yapar­lar. Zaten duygular sağ beyinle alakalı olduğu için
duygusal dürtülerimiz genelde bilinçsizdir. Bu sebeple duygu taşımaya daha
bebekken; konuşmayı ve mantıksal çıkarımlar yapmayı bilmezken başlarız.
İstemediğimiz halde bizi sinirlendiren, üzen, kilitleyen ise bu dürtülerdir.
Duygu yoğunluğunun yüksek olduğu durumlarda Sol beyin yani bilinç kısmı
işlevini yitirir ve bizi duygularımız kontrol eder. Peki, bu duygular nereden
gelirler ve bizi kontrol ederler.
Duygular,
olayın kendisine takındığımız tutum karşısında bedenimize yüklenirler.
Yaşadığımız acı olayların zamanla yok olacağına dair yaygın bir inanç vardır.
Ama bu bir yanılgıdır. Olayların acısı zamanla geçer bilinç bunu hissetmez ama
duygunun kodu bilinçaltında kayıtlıdır. Ve duygu boşaltılmadığı sürece ömür
boyu tetiklen­meye mahkûmdur. Rüyalarımızı etkiler, çalan bir şarkıda,
izlediğimiz bir filmde yüzeye çıkar sanki üzerinden yıllar geçmemiş gibi bizi
ağlatır boğazımızı düğümler, bizi öfkelendirir.
Duygular
yaşanma derecelerine göre birincil ve ikincil kazançlar oluştururlar. Ve çekim
yasamızı buna göre etkilerler. Duygularımızın ne çektiğimizle direk ve dolaylı
olarak bağlantıları vardır. Ben bunu düşünmemiştim dediğiniz şeyler
bilincinizle düşünmediğiniz ama bilinçaltınızda var olan duyguların çekim
enerjisinden kaynaklanır. Çektiğiniz şeyler ve ikincil kazançtan dolayı
çekemediğiniz şeylerin hepsi duygularınızın tezahür etmesinden ibaret gibidir.
Özründen
dolayı bayanlarla arkadaşlık kuramayan arkadaşımı hatırlamıştınız. Duyguları
ona “ona özel” bir gerçeklik hazırlamıştı.
Duygularını dönüştürdüğünde yine “ona
özel” bir gerçeklik deneyimliyor.
Yaşadığı ayrılık
acısını içinden atamayan bir arkadaşım kendine uygun erkek arkadaşı hayatına
çekemiyordu. Çekirdek inançlarına indiğimizde ikincil kazancından dolayı
çekemediğini gördük. “Bir daha aynı acıyı yaşamak istemiyorsan, bir daha
sevmeyeceksin bu yüzden uygun adamı hayatına çekmeyeceksin” kalıbını yerleştirmişti. “bir şey
olmasın diye diğer şey gerçekleşmiyordu. Oysaki bundan habersizdi. Bilinci bir
erkek arkadaşı olsun istiyordu ama bilinçaltı onu güvende tutmak adına bu
gerçeklikten uzak tutmaya çalışıyordu. Zamanında yaşadığı acıyı bastırmış
zamanla unutmuş ama bilinçaltı duyguyu hala sıcak bir şekilde bekletiyordu.
Kötü ve yıkıcı
duygular boşaltılmadığında tam tersi olan pozitifini bilinçaltına kabul
ettirmek çok zordur. Hat­ta bana göre imkansızdır. Yapılan olumlamalar ve
meditasyonlar işe yaramayacaktır. İbadetler manasına uygun yapılmayacaktır.
Dönüp dolaşıp neden değişemiyorum dediğiniz durumları yaşarsınız. Sizi rahatsız
eden şeyleri de sürekli çekme eğiliminde olursunuz.
Yaşadığı
ayrılığı unutamayan başka bir bayan arkadaşım ise unuttuğunu sandığı erkek
arkadaşını farkında olmadan içinde taşıyordu. Diğer erkekleri çekmeyi başarsa
da farkında olmadan eski sevgilisi ile kıyaslama içine giriyordu. Ona benzeyen
birini gördüğünde eski duyguları tetikleniyor hele birde rüyasında gördüyse
bütün gün ruh gibi geziniyordu. Bir kaç gün sonra tüm bu olanları unutuyordu.
Bu kısır döngü devam etti. Kendisi duyguları ile yüzleşmeyi kabul etmemişti. Bu
yüzden öğrendiği ve kendini geliştirdiği tek şey duyguları bastırma becerisiydi.
Duygu taşıyan
insanların daha hassas olduğu konusu bir gerçek ama bu duyguların çoğu yıkıcı
ve sorunluysa o zaman kişi daha alıngan olmaktadır. Bu daha çok affedememe
sorununu doğurur. Bu tür insanlarda öfke, suçluluk duygusu, yetersizlik gibi
duygular hem karşısındakini hemde kendisini affedememek gibi olaylara takılı
kalır.
Duygular
bedende olumsuz enerji olarak birikirler. Bu gereksiz ya da düzensiz enerji
bedenin normal işleyişini bozar. Normal enerji akışını bozar. Bu birikmiş
enerjileri aynı birikmiş cerahate yani apseye benzetebiliriz.
Bir apse
odağına nasıl ulaşılır? Önce apsenin yeri saptanır. Beden içinde her organda,
beyinde dahil olmak üzere apse birikebilir. Önce görüntüleme yöntemleriyle
apsenin yeri bulunur. Ondan sonra apseye ulaşmak için karın ya da kafatası
açılır daha sonrada apse kabuğu yarılarak içindeki cerahat akıtılır. Cerahat
akmadan apse iyileşemez.
Duygularda
apse gibi birikir. Tüm benzer duyguları beden aynı yerde biriktirir. Örneğin
öfke, kızgınlık, kin, nefret, kırgınlık gibi duygular karın bölgesinde, barsak
kaslarında birikir. Acılar kalp bölgesinde, ifade edilmemiş sözler gırtlak
bölgesinde ve tiroit bezinde birikir. Beden duyguları bir yerde tutmaya ve
zarar ver­mesini engellemeye çalışır. Aynı apse gibi. Ama birikmiş duygularda
kendini değişik şekillerde sorunlar olarak belli eder.
Duygularınızı
boşaltın… Bunu ister herhangi bir duygusal boşaltma tekniği ile yapın ya da
ilkel yöntem­lerle yapın. Her biri işe yarayacaktır. Yeter ki duygularınız
ifade yolu bulsun ve boşalsın. Duygular boşaldıkça olayın kendisine olan
hassasiyet azalacak ve ortada affetmek gereken bir olay kalmayacaktır. Size
duygularınızı boşalmanız gerektiğini öğütlüyorum. Şu ana kadar anlattıklarım
sizin bilincinizi yükseltmek ve diğer olasılıkları görmenizi sağlamaktı. Onlar
sizin duygularınızı keşfetmenizi ve yüzleşmenizi kolaylaştıracaktır. Asıl
tedavi duyguların boşalmasıdır.
Duygularınızı
boşaltmadan bir şeyi gerçekten isteyip istemediğinizi keşfedemezsiniz. Çünkü
çok istediğinizi sandığınız olay ve durumun sizin dahi keşfedemediğiniz
derinlikteki duygusal bir açlıktan açığa çıkmış ola­bilir. Kaldı ki,
duygularınızı keşfedip boşaltmadığınız da, Hiç bir kişisel ve Ruhsal gelişim
yönteminin işe yaramayacağıdır.
EFT yöntemi
son yıllarda kullanılan en geçerli yöntemdir. Akupunktur temelli bir yöntem
olan EFT yönte­minde bedenimizdeki sinirsel meridyenlerin akış yolları açılarak
duyguların boşaltılması hedeflenir. Bu kısa sürede öğrenilen mucizevî bir
yöntemdir.
Ama EFT gibi
bilimsel bir yöntemin çalışma mantığını anlamak araştırma ve sabır
gerektirdiğinden daha geçerli yöntemler vardır. Duyguları Boşaltmak onları bir
şekilde ifade etmekten geçer. Yani başka bir pozitif şeylerle bastırmaya
çalışmak yerine duygunun kabulü ve ifade edilmesi gereklidir…
Bunlardan biri
ağlamaktır. Ağlamak en temiz duygu boşaltma yöntemidir. Çünkü ağlamak egosal
bir durum olmayıp yaşadıkça kendini azaltan bir davranıştır. Çoğu insan
ağlayamadığını söyler. Onlara duygularını tetikleyecek şeyler düşünmeleri
söylerim. Bir şarkı ya da bir resim bazen gözyaşlarının kilidini çözer…
Bir başka
yöntem ise bağırmaktır. Bu her ne kadar yapıcı olmadığını düşünsem de
kimilerinde tedaviye yardımcı olan bir durumdur. Yaşadığı acı ve öfkeyi genelde
ya birilerine bağırarak ya da maç izlerken bağırarak boşaltırız.
Yazarak ifade
etme yöntemi benim pek kullanmadığım ama çokça tavsiye ettiğim bir yöntemdir.
Bir defter alırsınız kendi yazınızla hızlı bir şekilde duygularınızı ifade
edersiniz. ister nefret dolu yazın ister küfürlü yazın bu önemli değildir.
Önemli olan içinizden geldiği gibi akmasıdır. Zamanla öfkenizin geçtiğini
göreceksiniz.
Burada
yöntemlere ayrıntılı değinmiyorum. Tek değindiğim konu duygularınızı bir
şekilde boşaltın. Canınız hangi yöntemi uygulamak isterse de onu yapın.
Bunları burada
sadece okuyarak bu egolarınızı yenemeyeceğinizi biliyorum. Bunları yenebilmen­iz
için olayı deneyimleyen biri haline gelmelisiniz. Bunları bilmenize rağmen yine
öfkeleneceğiniz deliye döneceğiniz durumlar olacaktır. Deneyimle meli, öfkelenmeli,
duyguyu boşaltıp özgürleşmelisiniz. İşte o zaman olayın bilgeliğine
erişebilirsiniz. Bu yazıları okuduktan sonra duygularınızı izlediğinizde her an
yeni bir şey keşfedeceksiniz. Sanki size çoğalmış gibide gelebilir. Ama Bu bir
yanılgıdır. Işığın bir odayı aydınlattığında ortaya çıkan örümcek ağları gibi
onlar hep ordaydılar ama siz yeni yeni keşfetmeye başlıyorsunuz.
Bunun bir
süreç olduğunu unutmayın… Kötü duygular sırf siz gözlemliyor ve ifade etmek
istiyorsunuz diye de ortaya çıkacak değillerdir. Bazen bir olayın yaşanması
gerekebilir. Olay yaşanırken duyguların ifadesi de ko­lay olmayacaktır. Bu bir
cesaret ve sabır işidir. Farkına varmamız gereken bir diğer şeyde Cesaret denen
şeyin aslında korkusuzluk anlamına gelmediğidir. Cesaret korkuya rağmen, korka
korka da olsa yüzleşmek demektir.
Akın Berk

Similar Posts